Amaç Fidan’ı harcamak mı parlatmak mı?

Daha önce MİT Müsteşarı olarak görev yapmış olan kişilerin hiç biri, herhalde birkaç yıldır bu görevde bulunan sayın Hakan Fidan gibi ülkenin bir numaralı gündem maddesi olmuş
değildir.
Hatırlayacağınız gibi daha önce MİT Müsteşarı’nın ifâdesi alınmak üzere Savcılığa çağırılması söz konusu olmuş, PKK temsilcileriyle Oslo’da yapılan görüşmelerden dolayı sorgulanacağına dâir haberler bir anda AKP iktidârının ileri gelenlerini ve bilhassa “O görüşmeler için kendisini ve heyetteki diğer kişileri görevlendiren benim” ikrârında bulunan R.T. Erdoğan’ı âdetâ paniğe sürüklemiş, bu sorgulamayı önlemek için alelacele kânun çıkarılmıştı.
Şimdilerde aynı isim yine medyanın ve ülkedeki siyâset gündeminin birinci konusu oluverdi.

***

Bu nasıl oldu; isterseniz özetleyelim.
Önce ABD’deki Siyonistlerin önemli sözcülerinden olan “Wall Street Journal” ve “Washington Post” isimli gazetelerde Fidan’ı ve MİT’i suçlayan makâleler yayınlandı, sonra “The Jewish Press” adlı internet sitesinde yayımlanan bir analizde, “Bir sabah arabasında özel bir sürprizi hak eden biri varsa, O da Türkiye İstihbârat Şefi Hakan Fidan’dır” denilerek sayın Fidan alenen suikastla tehdid edildi.

***

Hayâsızca yapılan suikast tehdîdine karşı, ne kadar muhâlif olursak olalım, ‘AKP iktidârının MİT müsteşarıdır”, “Erdoğan’ın has adamıdır” demeden tavır koymak, şüphesiz hepimiz için millî bir görevdir; devletimiz de bir suikast ihtimâline karşı son derece dikkatli ve tedbirli olmalıdır. Öncelikle ve önemle bu hususu vurguladıktan sonra, durumun genel değerlendirmesini yapabiliriz.
Tablonun zihinlerde uyandırdığı ilk intibâ her halde şudur; sâdece sayın Fidan değil, aynı zamanda ve hatta bilhassa kendisini o göreve getiren Erdoğan da hem İsrâil’deki hem ABD’deki azgın Siyonistler tarafından “düşman” olarak görülmekte ve alenen ‘hedef’ hâline getirilmektedir.
Görüntüye ve görüntünün bıraktığı ilk intibâya zihnini teslim etmek, özellikle siyâset ve hele hele dış siyâset söz konusu olduğunda insanı çok fecî hatâlara sürükleyebilir.
Meselâ, müfrit iktidar yanlısı olarak bilinen bazı gazete ve sitelerde sözüm ona iktidârı ve Fidan’ı savunmak bâbında “yorum” diye yayımlanan zırvalara bakacak olursanız; Türkiye’nin ve MİT’in Mısır ve Sûriye’deki bağımsız tavrı dış istihbârat servislerinin oyunlarına çomak sokmuş. Çünkü Türkiye’nin o ülkelerin içişlerine karışması ve böylece o ülkelerde Türkiye’ye düşmanlığın arttırılması isteniyormuş. Türkiye bu oyuna gelmeyince hemen karalama kampanyaları başlatılmış. Bâzı “ulusal” gazeteler istihbârat birimlerinin güdümünde hareket ediyorlar, Hakan Fidan’ın Sûriye muhâlefetini örgütleyen en önemli adam olduğu, üstelik Îran’a yakın olduğu iddialarını ortaya atarak suları bulandırmaya, kafaları karıştırmaya çalışıyorlarmış.
İnsanın “Allâhümmesâbiriyn, lânet kör şeytan!” diyesi geliyor. Çünkü insanın sabrını ancak insan sûretindeki Şeytanlar böyle zorlayabilir. Tahrir Meydanı’nda kürsüye çıkıp Mısırlılara daha doğrusu Mursî başta olmak üzere İhvânı Müslimîn önderlerine “laik devlet modelini benimseyin” diyen kimdi? R.T. Erdoğan’dı. Peki, bunu söylemek kendisinin “bağımsız” davrandığını mı gösterir, Mısır’ın içişlerine karışmadığını mı?
Tam da Siyonistlerin istediği şekilde Esad’ın devrilmesi ve Sûriye’nin en az dörde bölünmesi için elinden gelen her şeyi yapan, “muhâlif” etiketli gözü dönmüş isyancı terör örgütlerine her türlü desteği veren, üstelik bunu dünyâya îlân ederek yapan, bu iktidârın başı ve emrindekiler değil miydi? Bu süreçde Erdoğan ve ekibinin en az Îran kadar Suriye’nin içişlerine karıştığı inkâr edilebilir mi?
Şu halde ister istemez sormak gerekiyor.
Başlatılan kampanyanın amacı, acaba gerçekten Fidan’ı harcamak mıdır, yoksa Türkiye kamuoyu nezdinde iyice parlatmak mı?
“28 Şubat mağduru” R.T.Erdoğan’ın yerine “İsrâil mağduru” Hakan Fidan fenomeni hazırlanıyor olmasın!

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *