Birand öldü mü, yoksa… ?

Tarihimizde ölümleriyle ilgili olarak “öldü mü öldürüldü mü” yâhut “intihar mı etti yoksa öldürüldü mü” soruları zihinleri kurcalayan ve mezarları üzerinde hâlâ şüphe bulutları dolaşan çok sayıda insan vardır. İşte ilk anda aklımıza geliverenler:
Fatih Sultan Mehmet eceliyle mi öldü, zehirlenerek öldürüldü mü?
Sultan Abdülaziz bileklerini keserek intihar mı etti, hunharca öldürülüp intihar süsü mü verildi?
Mustafa Kemal Atatürk eceliyle mi öldü, cinâyeti zamana yaymak sûretiyle azar azar zehir verilerek öldürüldü mü?
Adnan Menderes’in büyük oğlu Yüksel Menderes intihar mı etti, öldürüldü mü? Diğer oğlu Mutlu Menderes gerçekten bir trafik kazâsı sonucu mu öldü, kazâ süsü verilmiş bir cinâyete kurban mı gitti?
Turgut Özal eceliyle mi öldü, zehirlenerek öldürüldü mü?
Muhsin Yazıcıoğlu helikopter kazasında mı öldü, bindiği helikopter düşürülerek veyâ düşmesi sağlanarak öldürüldü mü?

***

Gazeteci yazar ve televizyoncu Mehmet Ali Birand’ın beklenmedik ölümünün Paris’de öldürülen PKK’lı kadınlar için Diyarbakır’da düzenlenen cenâze töreniyle aynı günde olması, zihnimdeki şüphe şûbesini harekete geçiriverdi.
Hatırlarsınız; Habur rezâletinin Türk milletini büyük öfkeye sevk eden, iktidar partisi AKP’nin çok sayıda il ve ilçe teşkilâtında bile ciddî tepkilere yol açan görüntüleri, o sırada devam eden “açılım” sürecinin tıkanmasına sebep olmuştu.
Okyanus ötesindekilerin hazırladığı mâlûm projeye angaje olmuş ve iktidar olabilmek uğruna onlara çok tehlikeli taahhütlerde bulunmuş durumdaki Başbakan Erdoğan ve ekibi, ortaya çıkan öfke fırtınasında savrulup parça parça olmak tehlikesinden kurtulmak için, “iki ileri bir geri” taktiğini uygulamak gereğini duymuş, devletin birliği ve ülkenin bütünlüğü konusunda hassas kitlelerin gönlünü alacak sözler etmeye, hattâ son zamanlarda îdam cezâsını geri getirmekten, PKK’lılarla kucaklaşan BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmaktan bahsetmeye başlamıştı.
Ne var ki, Güneydoğu Anadolu’yu Türkiye’den koparma projesini yüzlerce yıllık “Şark Meselesi” ni çözmenin vazgeçilmez unsuru sayan Batılı güç merkezlerinin bu türden “geri adımlar” atılmasına fazla seyirci kalmaları mümkün değildi. ABD ve Avrupa basınında Erdoğan aleyhindeki yorumlar günden güne artmaya ve sertleşmeye başlamıştı.
Türkiye medyasında gazetecilik-televizyonculuk etiketi altında düpedüz ajanlık yapanlarla, liberal olmak, batı tipi aydın olmak adına aykırılık budalası durumuna düşen tipler de meydan okur ve hattâ tehdit eder bir dille Erdoğan hakkında ileri-geri konuşur, yazar olmuşlardı.
Birdenbire, Başbakan’ı dinlemek üzere çalışma ofisine ve hatta evine yerleştirilmiş böcekler bulunduğuna dâir haberler gündeme geliverdi.
Çok geçmedi, PKK’nın İmralı’daki kurucu lideri Öcalan’la resmen ve alenen hem devlet adına hem BDP adına ayağına giderek görüşmeler süreci başlayıverdi. Sanki devletimize karşı savaşan düşman ordusunun başkomutanı veya devlet başkanı gibi muamele edilerek, bir ada boşaltılmak ve oradaki cezâevi âdetâ özel mâlikâne olarak tahsis edilmek sûretiyle Öcalan İmralı’ya yerleştirildiği gün, PKK zâten devleti yönetenlerce “siyasallaştırılmış” idi!
Şimdilerde yapılmakta olanlar, o “siyasallaştırma” ameliyesinin nihâî hedefine yönelik adımların atılmasından başka bir mâhiyet taşımıyordu. Kimilerine göre Öcalan’la/PKK ile müzâkereleri sabote etmek, kimilerine göre hızlandırmak için, kimilerine göre ise örgüt içi bir ihtilâfın kesin çözümü için öldürülen üç kadının Mersin, K.Maraş ve Tunceli’de defnedilecek cenâzeleri için Diyarbakır’da birkaç yüz bin kişinin katılımıyla yapılan ve güvenliğinin polisimizden, askerimizden ziyâde PKK’lı teröristlerce sağlandığı söylenen tören, Türk Devleti ve Milleti’ne karşı tam bir meydan okuma ve gövde gösterisi oldu.
Birand aynı gün ölmeseydi, televizyon kanalları ister istemez cenâze törenini bütün ayrıntılarıyla millete aktarmak durumunda olacaktı. O’nun ölümü belli başlı televizyon kanallarına Türk Milletini belki Habur’dakinden daha fazla öfkelendirecek o görüntüleri olabildiğince dikkatlerden kaçırma ve Birand muhabbetiyle perdeleme imkânı sağladı.
Acaba diyorum, o perdelemeyi zorunlu gören birileri doktorlarına bile fark ettirmeden Birand’a kıymış olabilirler mi?

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *