Büyük sözü dinleyin!

Gazetelerin, televizyonların ve radyoların büyük çoğunluğu, mevcut siyâsî iktidârı destekliyor. Patronların, genel yayın müdürlerinin, köşe yazarlarının bir kısmı samîmî bir bîat kültürüyle bu desteği sürdürürken, diğer bir kısmı günlük konuşma dilinde “eyyamcılık” diye adlandırılan bir anlayışla iktidardakilere şirin görünmeye çalışıyorlar, kimileri ise korktuklarını açıkça îlân edemedikleri için, hani şu meşhur fıkradaki sahte kabadayı gibi yılışarak “Var mı ulan âbimle bize yan bakan!” pozlarına giriyorlar.
Çok partili hayâta geçişimizden beri, Menderes, Demirel, Ecevit, Özal, Çiller, Yılmaz, Erbakan ve kısa sürelerle diğer isimler tarafından kurulan tek parti yâhut koalisyon hükûmetlerinin hiçbirine böylesine muazzam bir medya desteği nasip olmadı. İktidar destekçisi basın-yayın organlarının medyadaki oranı en az yüzde yetmiş beş mesâbesindedir dersek, herhalde mübâlâğa etmiş olmayız. Bu kadar büyük bir medya desteğine rağmen yüzde elli oy almanın çok büyük bir başarı olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu…
Söze bu şekilde başlarken maksadımız, onlardan biriyle veya birkaçıyla polemik kapısı açmak değil, önce hemen hepsine hâkim olan dışlama kolaycılığına dikkat çekmek, sonra da Başbakan R.T.Erdoğan’ı, yakın çalışma arkadaşlarını ve medyada özellikle bîat kültürüyle yazıp konuşan nöbetçi yorumcuları eski dostlarından-ağabeylerinden önemli bir isme kulak vermeye dâvet etmek. Evet, ne yazık ki gerek Başbakan ve arkadaşları, gerek medyadaki destekçileri, partizanlıklarından değil, milletin, devletin ve ülkenin istikbâline mâtuf riyâsız-hesapsız endişeleri ve ideallerinden kaynaklanan eleştirilerinden dolayı gazetemizin yazarlarını ve diğer bir kısım muhalif basın mensuplarını peşin hükümlülükle yaftalama kolaycılığına kaçıyorlar. Aralarında konuşurken de herhalde şu mealde lâflar ediyorlardır:
– Yahu sen onun yazdıklarına ne bakıyorsun? O tâviz vermez bir ülkücüdür; ne yapsak kendimizi beğendiremeyiz. Partisinin yönetimini bile gerektiğinde çok sert şekilde tenkit eder…
– Seksenini aşmış Mümtaz Soysal’ın her gün gidip elini öpsek yine de lehimize tek cümle yazdıramayız. İflah olmaz Atatürkçüdür, dehşetli statükocudur. Onun için sen Mümtaz’ı bırak, Mümtaz’er’e bak!
– Şu Banu Avar denen hâtun belâsını mı arar? Bilmem ki ne diye elinin hamuruyla erkek işine karışmaya kalkıyor; üstelik bu küreselleşme çağında hem Atatürkçülük, hem milliyetçilik taslıyor. Öyle de sivri dilli ki Silivri’ye gitmek için can atar gibi ikide bir Başbakanımız hazretlerini fenâ haşlıyor!
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Fakat biz bunu yapmak yerine, sözü kendilerinin eski partisi MSP’nin iktidar ortağı olduğu 1975-77 yılları arasında asaleten Adalet Bakanlığı, bir süre de vekaleten İçişleri Bakanlığı yapan ve aralarında devlet adamlığı vasıflarına sahip nâdir isimlerden biri olarak temâyüz eden İsmail Müftüoğlu’na bırakalım. Müftüoğlu, Güncel Meydan’daki yazısında özetle şunları söylüyor:
“Emperyal güçlerden AB, ülkemizin ayakta kalmasını temin eden millî ve mânevî değerleri ortadan kaldırmaya yönelik her türlü kültürel bombardımanı yapmakta, hatta uyum paketleri nâmı altında ülkenin kültürel yapısını parçalamaktadır. (…) ABD ise, müttefik görünmesine rağmen komşularımızla ve İslâm ülkeleri ile aramızı açabilmek için (…) bir taraftan bizi Libya ile karşı karşıya getirir ve Libya halkının katline bizi de dâhil ederken, diğer taraftan sınır komşumuz Suriye ile de bizi dövüştürebilmek için her türlü gayri ahlâkî oyunu tezgâhlamaktadır. (…) Gerek ABD’nin ve gerekse AB’nin nihâî hedefi, Hıristiyanlığı İslâm ülkelerinde silâh gücü ile veya demokratik entrikalarla ikame etmek ve İslâm’ı yok etmektir. (…) İslâm ülkelerinde bir anda meydana gelen bu kalkışmaları ve kaynamaları, kargaşaları tesâdüfî görmek son derece yanlıştır. Aklın alacağı iş değildir. (…) Somali, sınır ötesi harekât, Suriye’ye meydan okumalar gibi (…) İsrâil’le son zamanlarda vâki olan diplomatik gerginliğin temelinde de füze kalkanının konuçlandırılmasını gölgeleme ve kolaylaştırma yatmaktadır. Yoksa bütün savaş araçlarımızın onarımının İsrâil’in elinde olduğu bilinirken, buna rağmen meydan okumak milleti uyutma amacına mâtuftur. Gerek ABD’den alınan F-16’ların gerek diğer ülkelerden alınan tankların yazılımları henüz çözümlenememiştir. Buna gayret gösteren Türk mühendislerinin birbiri ardına öldürüldüğü bilinmektedir. Bunlara intihar süsü verdirenler de yine emperyal güçlerdir. Bunu görmemek için insanın deli olması gerekir. Bütün bunlara rağmen bizim yapacağımız iş, komşularımızla olan münâsebetleri artırmak, onlara kardeşçe yaklaşmak, ABD ve AB’nin kıskacından kurtulmaktır.”
Ne dersiniz; 72 yaşındaki Müftüoğlu’na da yapıştıracak bir yafta bulurlar mı acabâ?

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *