Durum vahim, vazîfe elzem!

Gizli bir toplantıda belirli bir kişi yâhut kişiler tarafından yapılan konuşma veya konuşmaların banda kaydedilip dışarıya sızdırılması, esas îtibâriyle üç şekilde mümkün olabilir:
-Gelişmiş teknoloji kullanabilen bir kişi veya grup, toplantının yapıldığı mekâna elli veya yüz metre gibi bir mesâfede, elverişli bir yerde mevzîlenip “ortam dinlemesi” denen usulle kayıt yapabilir.
-Toplantının yapılacağı yeri ve zamanı her nasılsa bilen yâhut öğrenen bir kişi veya grup, toplantıdan önce oraya bir dinleme veya kayıt cihazı yerleştirebilir.
-Toplantıya katılanlardan biri, yapılan konuşmayı veya konuşmaları gizlice kaydedebilir.
Bunlara ek olarak, bâzı devletlerin uydular vâsıtasiyle istedikleri her kişinin, her an, her hareketini izleyip her konuşmasını kaydedebilmeleri ihtimalinden söz edilebilir ki, bugünkü teknolojiyle bunu başarmak muhaldir.
Gizli bir toplantıda yapılan ve gizli kalması gereken bir konuşma şüphesiz ‘düşman’ olan birileri tarafından niçin kaydedilir. Tabii ki gizli bir amaç uğruna ve yeri-zamanı geldiğinde kullanmak için.
Şu halde, üç kuvvet komutanıyla birlikte emekli olan önceki Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’e âit olduğu öne sürülen ve internet sitelerine düşen konuşma kaydı, bu yazıyı kaleme aldığımız ana kadar gerek adı geçen kişi tarafından gerek kurum olarak Genelkurmay Başkanlığı tarafından tekzip edilmediğine göre, “acabâ bu konuşma kim veya kimler tarafından nasıl kaydedildi” diye belirttiğimiz üç ihtimalin her biri bakımından kafamızı mı yoralım, “eyvahlar olsun, üzerine toz kondurmak istemediğimiz ordumuz ne hallere düşmüş” diye saçımızı başımızı mı yolalım?
Hakikaten içler acısı bir durumda olduğumuzu kabul etmek zorundayız.
Bulunduğumuz coğrafyanın ateş çemberine alındığı bir ortamda, böyle bir devlet ve öyle bir ordu yapısıyla ‘millî güvenlik’ sağlanabilir, vatan korunabilir mi?
Medyasının büyük kesimi tarafından “sâhibinin sesi” olarak sürdürülen “misyon”un “vizyon” diye lanse edildiği, Başbakanı’nın “NATO’nun Libya’da ne işi var; NATO ancak mensubu olan devletlerden birine saldırılması hâlinde harekete geçebilir, biz kesinlikle Libya’ya karşı yapılacak bir hareketin içinde olmayız ve buna karşı çıkarız” dedikten birkaç gün sonra ağzından çıkanı yalayıp yutarak Libya’ya gemiler dolusu asker gönderdiği, Genelkurmay Başkanı’nın “dört duvar arasında kalacak” bir gizli toplantı ve konuşma yapamadığı bir ülkenin istikbâline güvenle bakabilir misiniz?
Durum, hakikaten vahimdir ve kimliği, statüsü ne olursa olsun, her Türk’ün üzerine düşen vazifeyi yerine getirmesi elzemdir.
Devletimizin de ordumuzun da gücünü ve îtibârını mümkün olan en kısa zamanda en üst seviyeye çıkarmaya mecbur olmanın da ötesinde mahkûmuz.
“Güçlü Ordu Güçlü Türkiye” sözü kulağa çok hoş geliyor…
Fakat görüyorsunuz işte; bu iş öyle afiş asarak olmuyor!

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *