Erol Güngör’le düşünmek

Üç gün sonra, 24 Nisan 2013 târihi îtibâriyle, Profesör Erol Güngör’ün henüz 45 yaşında, en verimli çağında iken bir kalp krizi neticesinde ölümünün üzerinden otuz yıl geçmiş olacak. Türkiye târihinin Cumhûriyet döneminde yetişmiş ilim adamları arasında müstesna bir isim olan, muârızlarının dahi büyük saygı duyduğu Erol Güngör hocamızı rahmet ve minnetle yâd ediyor, bu haftaki köşemi tamamiyle O’nun kaleme aldığı bir değerlendirmeye tahsis ediyorum:
“İslâm dünyâsının yeniden yücelmesi mümkün olacaksa, bunun kaynağını siyâsî gelişmelerde değil, tefekkür sahasında aramalıyız. Siyâsî kudret başka bir takım gelişmeler için müsâit bir zemin yaratma potansiyeline sâhiptir; ama siyâset üzerinde yoğunlaşan çabalar, insanları birleştirebildiği gibi, onların birbirinden uzaklaşmaları, aralarına husûmet girmesi için de pek müsâittir. Burada İslâm târihinin bir husûsiyetini hatırlatmakta fayda vardır: İslâm dünyâsında ilk fetihler çağının hemen arkasından, siyâsî birlik parçalanmış, hattâ Avrupa feodalitesine benzer bir siyâsî dağılma bile görülmüştü. Fakat İslâm’ın gücü bütün bu siyâsî engelleri aşmış, bütün hudutların ötesinde insanların gönüllerine nüfûz ederek onları birleştirmişti. İslâm, siyâsî iktidarla birlikte giden, onun kudreti arkasında filizlenen bir doktrin değildir; siyâsî iktidârın imkânlarıyla hiç ulaşılamayacak hedefleri İslâm kendi başına alabilmiştir.
Bu demektir ki, İslâm dâvâsının asıl yükü fikir adamlarının omuzlarına yükleniyor. Müslüman aydınlar ve din adamları, âlimler, mütefekkirler, sanatkârlar, bu sorumluluğun şuuruna ermek zorundadırlar. Medeniyetleri politikacılar yaratmaz; medeniyet âlimlerle sanatkârların işidir. Yeni bir İslâm medeniyeti de elbette ilim, fikir ve sanat eseri yaratanların omuzlarında yükselecektir. Eğer onların gayretleriyle Müslümanlar arasında bir silkinme ve kalkınma olursa, siyâsî hedefler kendiliğinden ele geçecektir.
Bu gâyeye ulaşabilmek için, İslâm aydınlarının kendilerini yıpratan, enerjilerini büyük ölçüde boşa çıkaran siyâset çekişmelerinden mümkün olduğu kadar uzakta kalmaları, günlük hâdiselere tepeden bakarak, kalıcı, köklü çözümler üzerinde kafa yormaları gerekiyor. Herhalde bu dâvâya en büyük kötülüğü yapanlar, onu günlük siyâset kavgalarına taraflardan biri hâlinde sokmaya kalkanlardır. Siyâsî parti farklılaşmaları Batı cemiyetindeki sınıf çatışmalarının eseri olarak doğmuştur ve her siyâsî parti ister istemez şu veyâ bu zümrenin sözcüsü olmak, onların menfaatlerini birinci planda tutmak zorundadır. İslâm’ı bu çatışmaların dışında tutmayı başaranlar onun birleştirirci gücü sâyesinde eşitlik ve kardeşliği tesis edebilirler; bunu yapmadıkları takdirde, İslâm’ı kendi fırkalarının yâni tefrikalarının doktrini hâlinde göstermek gibi sonu nereye varacağı bilinmeyen bir vebâli temsil ediyorlar demektir.
Bizim bütün bu söylediklerimiz şahsî bir yorum sayılabilir ve siyâseti tercih edenler kendilerini “mücâhit” mertebesinde görerek tesellî bulabilirler. Ama Kur’an’ın ve hadislerin ilim hakkında neler söylediklerini unutabilirler mi?”

***

Menfaat hesapları öyle gerektirdiği için “unutmuş” yâhut “bilmiyormuş” gibi davrananlara ithaf olunur.

***

Okuduğunuz değerlendirme, merhum Profesör Erol Güngör’ün ’Hicret’in 15. yüzyılına armağan’ ederek yazdığı, Ötüken Yayınları tarafından yayınlanan İslâm’ın Bugünkü Meseleleri isimli eserin 248 ve 249’uncu sayfalarından alınmıştır. Köşemiz sınırlı olduğu için yer veremediğimiz merhum hocamızın hayâtı ve eserleri hakkında gerekli bilgiyi internetten edinebilirsiniz.

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *