Hukukçuya soran kim?

Geçen hafta yazdığım “Majestelerinin hukuk devleti” başlıklı yazım için, değerli okuyucularımdan büyük çoğunluğu destekleyici mahiyette yorumlar geldi. Belli ki okuyucularımızın tamamına yakını söz konusu yazıyla vermek istediğim mesajı gâyet net bir şekilde algılamıştı.
Kayıtsız-şartsız iktidar yandaşı olduğu anlaşılan ve özellikle okuyucu yorumlarına açık durumdaki internet sayfalarında iktidarı eleştiren yazarlar aleyhine “nöbetçi yorumcu” olarak görev yapan birileri ise, kendilerine verilen genel tâlimâta uygun tepkiler gösterdiler.
Onlara verilen genel tâlimâtı merak mı ettiniz? Rivâyete göre aynen şöyle:
“Muhâliflerden biri herhangi bir konuda bizi zor durumda bırakacak ve insanları bizim aleyhimizde etkileyecek bir yazı yazdığı veya konuşma yaptığı zaman, siz o meselenin özüyle hiç ilgisi olmayan hususlarda lâf kalabalığı yaparak gûyâ cevap vermiş, veriyormuş gibi yapın. Aynı şekilde bir soruya muhâtap olduğunuzda, ‘sağır duymaz yakıştırır’ mîsâli yanlış anlamış gibi davranıp başka bir soruyla karşılık verin.”
Nitekim, o nöbetçi yorumculardan biri tam da o tâlimata uygun davranarak diyor ki:
“Zoruna mı gitti yazar… sizde çıkın halktan oyu alın seçin bakalım bir cumhurbaşkanı da görelim. işiniz gücünüz boş lâf yapmak. bu ülke için var mı bir sözünüz, vizyonunuz, projeniz…yok ve olamazda. bugün iktidara koysalar (tabi abiniz chp ile birlikte) 3 ayda yönetemez çeker gidersiniz. tabi arkada 3 ay bile olsa talan bir bütçeyle birlikte sonra gene yerli iktidar gelir sizin açıklarınızı kapatır, borçlarınızı öder. artık şu ideolojik körlükten kurtulunda halka inip halkın beklentilerine cevap vermeye çalışın. meşru yollardan iktidara gelmeye çalışın.”
Aktardığım ifâdelerdeki Türkçe perişanlığını bir tarafa bırakın ve yapılan müdhiş şarlatanlığa bakın!
Benim yazdığım yazıyı okumamış bir kişiye bu ifâdeleri okutsanız yâhut bir grup insana dinletseniz, o kişi veya o insanlar ne düşünür? Sanki o yazıda biz “halktan niye oy aldınız” demişiz, sanki “niye cumhurbaşkanı seçtiniz” demişiz, sanki bütçe ile ilgili bir suçlamada bulunmuşuz veya bir soru sormuşuz, sanki halka tepeden bakıyormuşuz, halkın dertlerini, beklentilerini bilmiyormuşuz, sanki gayri meşrû yollardan iktidâra gelmeye çalışıyormuşuz…
Câmilerde, kahvehânelerde, berber dükkânlarında, köy odalarında, propaganda yapabildikleri her zaman ve zeminde insanları işte böyle kandırıyorlar! Konuşmadıklarınızı konuşmuşsunuz gibi konuşuyorlar…Yazmadıklarınızı yazmışsınız gibi yazıyorlar…
Bu kadarıyla yetinseler iyi. Eğer onların nazarında ‘tehlikeli’ muhâlifseniz, size yapmadıklarınızı yapmışsınız gibi davranıyorlar!
Devletin yürütme organı tamâmen ellerinde, yasama organı büyük bir ekseriyetle ellerinde, yargı organını hemen hemen tam istedikleri şekilde dizayn ettiler. Gazeteleriyle, televizyon ve radyolarıyla medyanın hiç değilse yüzde yetmişini “sâhibinin sesi” hâline getirdiler. Kendilerini artık ‘lâ-yüs’el’ (= sorumsuz, sorgulanamaz) mutlak bir güç olarak görüyorlar. Evinizi basıyorlar, sizi alıp götürüyorlar, tutuklandığınızda sanki hüküm giymişsiniz gibi, kapısında “… Ceza İnfaz Evi” yazan bir hapishaneye tıkıp 3, 6, 8 ve hattâ 10 sene boyunca hürriyetsiz bırakıyor, âdetâ çürümenizi, ölmenizi bekliyorlar…
İstediklerine yargısız infaz uyguluyorlar. Başbakan, öteden beri hararetle destekleyip de KCK operasyonlarından dolayı kendilerini biraz ağır bir dille eleştirenlere “terör örgütünün sivil uzantıları lehine propaganda yapanları uyarıyorum, bundan sonra dikkatli olsunlar” meâlinde sözler söylüyor; açıkçası, suç işlemiş olduklarını, şimdilik dokunmamış olsalar da aynı şekilde davranmaya devam ederlerse cezâlandırılacaklarını beyan ediyor.
İstediklerine kânunsuz af uyguluyorlar.
Hal böyle iken, geçen haftaki yazım için “Hukukçu olduğunuzu söylüyorsunuz, ben bu konuyla ilgili olarak sizden de bir yorum beklerdim” diyen Nazım Kartal ve onun gibi düşünen okuyucularıma hem cevap vermek hem sormak isterim:
21 Ekim 2007 târihinde yapılan referandumla Cumhurbaşkanı’nın görev süresi 7 yıldan 5 yıla indirilirken, milletvekillerinin görev süresi de 5 yıldan 4 yıla indirilmişti. Bu süre kısaltması milletvekilleri için uygulandı ve beş yılın dolması beklenmeden 2011’de seçim yapıldı. Cumhurbaşkanı bakımından da aynı kuralın uygulanması ve fakat illâ ki 7 yıl görev yapması isteniyorsa, bu konuda geçici bir madde eklemek üzere Anayasa değişikliği yapılması gerekir diye düşünüyorum.
İyi de majestelerinin hukuk devletinde hukukçunun ne düşündüğünün ne önemi var ki?

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *