İnkâr etmek mi, reddetmek mi?

Bâzan, merâmınızı anlatmak için seçeceğiniz kelime, düşmanla savaşmak için seçeceğiniz silâh kadar önemlidir.
Meselâ, az sayıda parlamenterin katılımıyla yapılan oylama sonunda Fransa meclisinde “Ermeni soykırımını ‘inkâr’etmenin hem hapis hem para cezasına çarptırılması”için hazırlanan kanun tasarısının kabul edilmesi üzerine gazete sayfalarında yazı yazanların, televizyon ekranlarında yorum yapanların hemen hepsi, konuyu işbu ‘inkâr’ kelimesi etrâfında döndürüp duruyorlar.
Aydınlarımızın, daha doğru bir genellemeyle okumuş yazmışlarımızın çoğu, beyinlerinde kelime hazînesi değil sözcük keseciği taşıdıkları ve mefhumlar/kavramlar arasındaki önemli nüansların idrâkindeolmadıkları için,“Ben ne düşündüğümü anlatabiliyorsam yeter; hangi kelimeleri/sözcükleri kullandığım önemli değil” mantığıyla yazıp konuşuyorlar. Bu mantık, özellikle dış politika alanında son derece tehlikelidir; çünkü diplomasi, kelime hatâsını affetmeyen disiplinlerden biridir. Bâzı konularda, yâhut bâzı yer veya zamanlarda yapılan kelime hatâları, merhum Evliyâ Çelebi’nin “Şefaat yâ Resûlellah” yerine “Seyâhat yâ Resûlellah” demesine hiç benzemez; iyi sonuçlar vermeyeceği gibi çok kötü sonuçlar da doğurabilir!
Hatırlarsanız bir zamanlar zembereği boşalmış saat gibi konuşan ve hayli ünlü olan bir program sunucusu vardı, şahsen hiç hazzetmediğim biriydi, fakat konumuz yanlış kelime kullanımı olunca aklıma geliverdi; eğer o son programında yarışmacıya “neden öyle konuşuyorsun, sen kızılbaş mısın” demek yerine “o kadar geniş mezhepli misin” yâhut “sen hedonist misin” diye soracak olsaydı, televizyonculuk kariyerini belki hâlâ sürdürüyor olacaktı.
İnkâr kelimesinin gerek menşei olan Arapçadaki gerek dilimizdeki aslî mânâsı, “yaptığını” saklamak, gizlemek, ‘yapmadım’demektir; kelimenin reddetmek yâhut tanımamak anlamında kullanıldığı da olur, fakat biz bu ikinci, üçüncü anlamlarını kastederek kullansak bile muhâtaplarımız tarafından genel olarak ilk-aslî anlamıyla algılanacağını bilmemiz gerekir.
Reddetmek ise, kabul etmemek anlamına geldiği gibi, yerine göre geri çevirmek/iade etmek anlamını da ifâde eder.
Onun içindir ki bu ikisi arasındaki farkı bilen medya mensupları, suçlanan bir kişi kendisine isnat edilen suçu kabul etmediğinde, o kişinin suçlu olduğuna inanıyorlarsa ‘inkâr’fiilini, mâsum olduğuna inanıyorlarsa ‘reddetmek’ fiilini kullanarak haber veya yorum yaparlar.
“Ali ilk duruşmada dolandırıcılık suçunu inkâr etti” yâhut “Veli yapılan yolsuzluk suçlamasını kesin bir dille reddetti” gibi…
“Ermeni soykırımı yaptığını inkâr edemezsin” diyen Fransıza karşı “İnkâr etmek hakkımdır” diyerek kendinizi savunursanız, bir bakıma delil yokluğundan yâhut yetersizliğinden yararlanarak mâsumiyetinizi kabul ettirmeye çalışıyorsunuz demektir.
Halbuki “Soykırım suçlamanızı reddediyorum” derseniz, bu, “ben soykırım yapmadım” anlamına geldiği gibi “asıl soykırımcı sensin” mesajını da verir.
İnkâr kelimesinin zihinlerde uyandırdığı aslî mânâyı iyi bildikleri içindir ki -dikkat ediniz- bütün bölücüler Türkiye Cumhûriyeti Devleti’ni “inkârcı” olmakla suçluyorlar; “inkârcı” yâni var olanı yoksayıcı… Tabii arkasından ayrımcılık, asimilasyonculuk gibi suçlamalar geliyor.
Eşanlamlı zannedilen kelimeler arasındaki ince nüansları bilen, “sâhibinin sesi” konumundaki bir kısım “Türkiyeli”medya mensupları, Ermeni soykırımı tartışmalarının merkezine de artık pek gizleyemedikleri, belki de gizlemeye gerek duymadıkları bir hınçla ve adeta sadistçe bir keyif alarak işbu ‘inkâr’ kelimesini yerleştirmeyi başardılar; bunun farkında olmayan çoğunluk ise onların estirdiği rüzgâra kapılmış gidiyor…
Bu konuda inkâr değil reddetmek kelimesini kullanmamız gerektiğini önemle vurgularken, şu “Türkiyeli” diye tırnakladıklarıma da bir mesaj göndermek istiyorum:
Korkmayın; Türk olmadığınızı inkâr edebilirsiniz!

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *