Kara Delikler Kızıl Kan İster

Kara delikler kızıl kan ister!
“Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” ( laissez faire, laissez passer ) sözü, teorik olarak “liberal kapitalizmin babası” sayılan Adam Smith`e ait.
Sistemin gerek tek tek ülkeler nezdinde gerek dünya çapında uygulanabilmesinin ön şartını ifade eden bu sözün iktisat literatürüne girmesinin üzerinden iki yüz otuz yılı aşan bir zaman geçti.
Aslında bir realite olarak kapital ve bir zihniyet olarak kapitalizm, Hollanda`lı bir Yahudi ailesinin 1723`de Londra`da doğmuş çocuğu olan Adam Smith`in keşfi yahut icadı değildi; her maddi unsur ve hatta her dini inanç veya manevi değer farklı ölçüler ve görüntüler altında kapital olarak kullanılıyor ve bunları kullananlar güçlü ve hükümran olabilmek için adı henüz konulmamış olsa bile kapitalizmi zihniyet olarak uyguluyorlardı.
Küçüğüyle- büyüğüyle araziler, köleler, hayvanlar, evler, köşkler, saraylar, para dolu kesecikler, altın ve gümüş dolu hazineler, silahlar, ordular, Kabe`yi dolduran putlardan tutun papazların günah çıkarma yahut aforoz yetkisine kadar her şey birer kapital durumunda idi ve bunları kullananlar adı konulmamış birer kapitalist idiler.
Adam Smith ve takipçileri, insan tabiatına ve hayat şartlarına bağlı olarak öteden beri var olan sermaye, mal ve hizmet ilişkilerini felsefî-iktisadî bir sistem olarak ele aldılar ve sermayeye “sahip” olanların istedikleri her şeye “malik” olmalarını mümkün kılacak siyasî-hukuki rejimlerin ideolojik temellerini attılar. Smith ve benzerlerini gizledikleri uzun vadeli siyasî strateji ve hedeflerden bihaber olarak sadece yazdıklarıyla yetinen sâfiyane bir haleti rûhiye içinde okuyanlar, bu yazının sonunu getirmek için beyhude yorulmasınlar.
***
İnsanlar, milletler ve devletler arasındaki maddi ilişkiler, ta ezelden beri diğerinin/diğerlerinin elindeki malı alabilmek ve gerektiğinde onu/onları kendi emrinde çalıştırabilmek için mücadele temelinde süregeldi. Kapital niteliğindeki unsurlar, başkasının/başkalarının elindeki malı rızasıyle edinmek veya ihtiyaç duyulan hizmeti yaptırmak için ikna vasıtası olarak kullanıldığı gibi onu/onları isteneni vermeye veya yapmaya mecbur etmek için silah olarak da kullanıldı.
Zaman ve zeminin şartlarına göre söz konusu mücadelenin iki ana eksen üzerinde cereyan ettiğini görüyoruz: Faaliyet alanları aynı olanlar arasında bir üst otorite tarafından konulmuş yahut taraflarca uzlaşılmış kurallar çerçevesinde rekabet ve faaliyet alanları aynı da olsa farklı da olsa tarafların birbirini tahakküm altına almaya veya yok etmeye yönelik tutum ve davranışlar içine girmesi üzerine oluşan husumet.
İşte bu oluşan husumettir ki, tarafların hayat mücadelesi verdikleri zemin üzerinde ve hatta doğrudan doğruya insan rûhunda, sadece hırsların, hınçların, kin ve intikam duygularının değil aynı zamanda bizatihî kapitalist sistemin büyütüp derinleştirdiği kara delikler açar.
Belli bir sür`at seviyesinin üzerine çıktığınız zaman siz sûretâ arabayı sürüyorsunuzdur, aslında araba sizi sürer; durumun böyle olduğunu şayet eceliniz gelmediği için ölmemişseniz bir duvara vurduğunuzda veya kendinizi bir uçurumun dibinde bulduğunuzda anlarsınız. Bunun gibi, para ve mal olarak servetinizin değeri belli bir miktarın üzerine çıktığında, mesela birçok devletin mali gücünü aştığında, sahip olduğunuz sermaye sizi yönetmeye başlar; isteseniz de kendi başınıza sade bir hayat yaşayamazsınız; sahip olduğunuz kapitali devamlı büyütmek, bunu sağlamak için de kimilerinden para, mal veya hizmet olarak borç almak, kimilerine borç vermek zorundasınızdır. Sizin kadar yahut sizden daha zengin olan diğer şahıslar ve devletler de aynı durumdadır; sizin borçlu olduklarınıza borçlu olan, sizin alacaklı olduklarınızdan alacaklı olan, yahut tam tersi durumda bulunan başkaları vardır. Bu karmakarışık, en azından dünyamızın mevcut şartlarında sağlam bir düzene bağlanması ve merkezi kontrol altında işletilip yürütülmesi mümkün olmayan, görünüşte “liberal rekabet” etiketli fakat aslında “mecburi husumet” mahiyeti taşıyan ilişkiler sistemi, her gözün göremediği kara delikleri gittikçe büyütüyor, derinleştiriyor.
Dünyanın en zengin devleti olarak bilinen ABD, aynı zamanda 14 trilyon dolara ulaşan borcu ile dünyanın en borçlu devleti.
Daha haberi duyar duymaz kendi tertipleri olduğundan zerre kadar kuşku duymadığım ve daha ilk gün bu hükmümü yakın çevremle paylaştığım 11 Eylül olayını bahane ederek dünyanın birçok ülkesini kana bulayan ABD kapitalistlerinin önde gelen siyasî-askerî temsilcileri Hillary Clinton, David Petraeus, Richard Armitage ve Robert Zoellick çok kısa bir zaman dilimi içinde niçin peşpeşe Türkiye`ye geldiler? Ne söyleyeceklerse, ne isteyeceklerse istedikleri an derhal görüşebilecekleri Ankara, İstanbul ve Diyarbakır`daki “müttefikleri ile” telefonla görüşüp meramlarını anlatamazlar mıydı?
Demek ki tamamen izole edilmiş mekânlarda asla dinlenemez konuşmalar yapmak gerekiyor!
Demek ki kara delikler çok büyüdü, çok derinleşti!
O kara delikler ki ancak ve ancak kızıl kanla kapatılabilir!

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *