Millî güvenlik dersi

Bundan sonra okullarda subayların girdiği millî güvenlik dersleri kaldırılacak, sivil öğretmenler tarafından yurttaşlık bilgisi dersleri verilecekmiş. Artık subaylar sivil okullara giremeyeceklermiş; ders veren öğretmen kılığında askerî vesâyetin müfettişliğini yapamayacaklarmış, gittikleri okuldaki öğretmen ve öğrencilerin durumu hakkında bilgi toplayıp üstlerine rapor veremeyeceklermiş…
Aman ne kadar iyi (!)
Sanki o derslere girenler bizim subaylarımız değil de düşmanın câsusları…
Zerre kadar millî güvenlik kaygısı taşımıyor olmanın da ötesinde bizâtihî “millî güvenlik” kavramına karşı alerji ve hattâ düşmanlık duyanların egemen olduğu bir ortamda, eğitim-öğretim döneminin tam ortasında böyle bir karar alınıp îlân edilmesinin şaşırtıcı bir tarafı yok.
Yıllarca “Millî Güvenlik Kurulu kaldırılmalıdır” çığırtkanlığı yapan mel’unlar, her ne kadar bunu başaramasalar da kuruldaki asker ağırlığının azaltılmasını sağlamak sûretiyle ‘azıcık’ mutlu olabilmişlerdi. Millî güvenlik derslerinin kaldırılması kararıyla şüphesiz ‘azıcık daha’ mutlu olmuşlardır.
Niçin ‘azıcık’ ve niçin ‘azıcık daha’?
Çünkü, Osmanlı Devletinin bakıyesi olan topraklar üzerinde ‘Türk Devleti’ kimliğiyle bir millî devletin kurulmuş olmasını aslâ içlerine sindiremeyen o mel’unlar, bu millî devlet paramparça edilip bütün Türkler yok edilmedikçe yâhut Vladimir Jirinovski isimli, Yahudi asıllı ve açık sözlü Moskova politikacısının ifâdesiyle “Taşkent’le Aşkâbat arasına sürülmedikçe” aslâ ‘çok mutlu’ olamazlar.
Alkol krizine girmiş ayyaşın bir-iki kadehle, eroin krizine girmiş bağımlının bir-iki gramla tatmin olması nasıl mümkün değilse, onların millî devleti tahrip eden bir-iki karar veyâ icraatla tatmin olması da öyle mümkün değildir.

***

“Nasıl Osmanlıdan 25 devlet çıktıysa TC’den de 5 devlet çıkıversin, ne olur yâni” diye sırıtarak pervâsızca konuşuyor densiz!
“O paşalar var ya o paşalar! Hepsinin analarını ağlatacağız!” diyor edepsiz! (Azgınlıkta sınır tanımayıp daha galiz ifâdeler kullananlar da var…)
“Amerikan askerlerinin Tâliban milislerinin cesetlerine yaptığını biz de Anıtkabir’de yatana yapacağız!” diyor haysiyetsiz!
“Devlete Türk devleti demek şurada kalsın, bu ülkeye Türkiye demek bile yanlış. Osmanlı ‘Diyâr-ı Rum’diyordu. Bizim de Anadolu dememiz doğru olur” diyor şerefsiz!
Bâzı dostlarım, “Bâzan çok sert ve ağır kelimeler kullanıyorsun, senin vakarınla bağdaşmıyor” diyorlar. Onların iyi niyetli olduklarından emînim, fakat şundan da emînim; bana yumruk atana yumruk atmam ne kadar gerekli ve meşrû ise, ortamı müsâit buldukları için günden güne birâz daha azgınlaşan ve orada-burada yukarıdaki minvalde konuşanlara karşı bu sertlik ve ağırlıkta kelimeler kullanmam da o kadar gerekli ve meşrûdur…
Sabrın da, tahammülün de ve tabiî vakarın da bir sınırı var!

***

Bizim tavrımız belli ve bu tavrımızı mertçe ortaya koyuyoruz.
Hakîkaten milliyetçiysek, hakîkaten vatanseversek, bu vatan üzerinde millî olan her ne varsa, her ne kaldıysa hepsini birden yok etmek isteyenlere karşı her türlü riski göze alarak sesimizi yükseltmek zorundayız.
Peki “millî güvenlik” konusunda en az bizim kadar ve bir bakıma bizden daha fazla hassas olmaları gereken, Türkiye Cumhûriyetini dış ve iç düşmanlarına karşı koruyup kollamakla görevli ve yetkili olanlar ne düşünüyor, ne konuşuyor, ne yapıyorlar?
Ah mümkün olsaydı da bu soruya dışarıdaki Conileri, Mişonları, Nalbantyanları, içerideki onun-bunun çocuklarını değil, bir kere de Türkleri mutlu edecek bir cevap verebilseydik!..

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *