Niçin kuruldu o komisyon?

Yeni anayasayı hazırlamak üzere TBMM Başkanı Cemil Çiçek Başkanlığında kurulan ve parlamentoda gurubu bulunan partilerin temsilcilerinden oluşan Komisyon, çalışmalarını sürdürüyor. Basına yansıyan haberlerden ve özellikle Çiçek’in arada bir yaptığı açıklamalardan, şu ana kadar ağır-aksak bir tempoda yürütülen yeni anayasa mesâisinin istenen sonucu vermesi, yani referanduma gerek bırakmayacak şekilde, en az 367 kabul oyuyla TBMM’nin tasvibinden geçecek bir taslak üzerinde mutâbakat sağlanabilmesi ihtimâlinin çok zayıf olduğu anlaşılıyor.
Bu durumun şaşılacak bir tarafı yok.
AKP, CHP, MHP ve BDP temsilcilerinin devletin siyâsî kimliğini, yasama, yürütme, yargı organlarının yapısını ve işleyişini, kişilerin temel hak ve hürriyetleriyle devlete karşı görevlerini belirleyecek bir metin üzerinde anlaşabileceklerini umarak böyle bir komisyon kurmanın havanda su dövmekten başka netice vermeyeceği, daha başından belliydi.
Çiçek’in, çalışmalara başlandığı sırada söylediği, “Önce anlaşma sağlanabilecek maddeler üzerinde duracağız, anlaşma sağlamanın zor olduğu maddeleri sona bırakacağız” meâlindaki açıklama, aslında üzerinde mutâbakat sağlanmış tek bir taslağın asla ortaya konamayacağının ifâdesi idi.
Türkiye Cumhûriyeti “Türk Devleti” kimliğini muhâfaza edecek mi, etmeyecek mi, devlet üniter yapısını koruyacak mı, federasyona mı dönüşecek, Türkçe devletin resmî dili olmaya devam edecek mi, etmeyecek mi, etnik kimlik ve dillere anayasada yer verilecek mi, verilmeyecek mi, laiklik kaldırılacak mı, yeni bir târife mi bağlanacak, kuvvetler ayrılığının gerektirdiği yetki ve sorumluluk dengesi nasıl oluşturulacak gibi hayâtî derecede önemli konular üzerinde bu dört partinin anlaşma sağlaması mümkün mü?
Bırakın meselâ MHP ile BDP’nin bu konularda uzlaşmasını, diyelim AKP gurubunun takriben yüzde onuna tekâbül edecek şekilde 33 milletvekilini kura ile belirleyip “Haydi hazırlayın bir taslak” deseniz, ittifak hâlinde bir metin ortaya koymaları mümkün olmadığı gibi, bunların nitelikli çoğunluğunun -yâni en az 23 kişinin tek metin üzerinde anlaşabilmeleri dahi zayıf ihtimaldir.
Hal böyle iken o komisyon niçin kuruldu?
Çünkü, daha önceki bir yazımızda “Şeytan Üçgeni’nin köşe taşları” diye tanımladığımız ABD, İngiltere ve İsrâil başta olmak üzere, emperyalist Batı Bloku’nun bütün önemli güçleri, ileride ülkenin bölünüp parçalanmasına yol açacak siyâsî, iktisâdî şartları sağlayacak şekilde devletin merkezî, millî, üniter yapısının değişmesi, doğrudan doğruya federasyona geçiş mümkün olmasa bile hiç değilse Başkanlık sistemine geçilmesi ve “Bu sistemin tabiî bir gereğidir” denilerek ülkenin eyâletlere ayrılması, farklı etnik kimliklere ve hattâ mezheplere “Anayasal statü” tanınması için baskı yapıyor.
AKP yöneticileri, belli ki daha partinin kuruluş aşamasındaki angajmanları öyle gerektirdiği için, kendilerine îtimat edip oy veren insanları kâh uyutarak, kâh aldatarak söz konusu güçlerin istediği dönüşümü gerçekleştirmeye hem kişilik özelliklerinden dolayı gönüllü, hem ülkeyi sürükledikleri şartlar sebebiyle mahkûm durumdalar. Gönüllü olmasalar bile mahkûm olmalarının başta gelen sebebi ise, borç batağıdır; batılı güç merkezlerinin mevcut borçların ödenmesi için sıkıştırmaları bir tarafa, akan kredi musluklarını kısmaları bile, kısa sürede iktidardan düşmelerine yeter!
Siyâsî emellerine daha uygun bir ortama hukûkî zemin sağlayacağı ümîdi ile BDP yönetiminin komisyon çalışmalarına katılması da normal.
Peki, CHP ve MHP yönetimleri -daha doğrusu genel başkanları- o komisyona niçin üye verdiler?
Çünkü bütün toplumun psikolojik olarak “yeni bir anayasa” beklentisi içine sokulması lâzım!
Bugüne kadarki tutum ve davranışlarından ne yazık ki kendi tabanlarının kolektif rûhuna uygun bir kişilik ve zihniyete sâhip olmadıkları kanaatini edindiğimiz iki genel başkanın bir ortak komiyon kurulması konusunda ortak davranmaları istendiğinde “Başüstüne efendim!” dedikleri anlaşılıyor.
Fakat, istenen değişiklikleri ihtiva eden bir taslağı parti tabanlarına kabul ettirmeleri şurada kalsın, “Biz bunlara evet dedik” diye açıklamaları dahi mümkün değildir.
Demek ki üzerinde uzlaşma sağlanmış bir anayasa taslağı ortaya koymak, ham hayalden ibârettir.
O halde yapılacak olan nedir? Ta, işin başında asıl niyet ne ise odur!
Başbakan, son röportajında işte o asıl niyeti açıkladı.
“Uzlaşma sağlanamazsa, kendi taslağımızı kendimiz hazırlarız…”

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *