Onlara yakışan bize yakışmaz

Merhum şair Ziya Paşa, meşhur Terkib-i Bend’inin beyitlerinden birinde şöyle der: “Pek rengine aldanma felek eski felektir, Zîrâ feleğin meşreb-i nâsâzı dönektir.”
Beyitteki “meşreb” kelimesi, huy, karakter, mîzaç, yaradılış, davranış biçimi; “nâsâz” kelimesi ise, uygunsuz, uygun olmayan, münâsebetsiz anlamına geliyor.
Şair, bu beyitte, gök cisimlerinin hareketleriyle, tabiat olaylarının bizim hesaplarımıza, beklentilerimize ters cereyan edebileceğinden, görüntüye aldanmanın çok tehlikeli olabileceğinden hareketle, ilk bakışta doğru yola girmiş intibaı uyandıran, eskiden düşmanken şimdi dost gibi davranan tiplere asla güvenmemek gerektiğine işaret ediyor.
Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan Büyük Sözlük’te, beyitte geçen “dönek” kelimesi için verilen bâzı karşılıklar şöyle:
– İnanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen, caygın, kaypak (kimse), kahpe.
– Hayvanın başlığı ile yuları arasında bulunan ve hayvan bağlıyken dolaşmamasına yarayan halka.
– Sınıfta kalan öğrenci.
– Yollarda yağmur sularının yaptığı çamurlu su birikintisi.
– Topaç.
(Bu kelimenin belli başlı karşılıklarını da araya sıkıştıralım:
Çevresine ip sarılıp birden bırakılarak veya kamçı ile vurularak döndürülen koni biçiminde ucu sivri oyuncak.
Kayık küreğinin toparlakça olan ve elle tutulan üst kısmı.
Toparlak sepet veya küçük küfe.
Taş dibekte dövüldükten sonra pişirilen et, bulgur ve soğan karışımı bir çeşit yemek.
Çevresine altın dizilmiş kadın fesi, başlığı.
– Yuvarlak, toparlak, top gibi.)
– Takla atan güvercin.
– Zamanla bozulmuş bitki tohumu.
– Tarlayı sürerken hayvanları yormamak için tarlanın ayrıldığı eşit parçalardan her biri.
– Delibaş hastalığı.
“Dönek” kelimesinin birileri için halk arasında zaman zaman kullanılan en kötü anlamını ise terbiyemiz gereği burada zikretmiyor, saygıdeğer okuyucularımızın anlayışına bırakıyoruz.
Fakat gerek ferdi olarak günlük hayatımızda, gerek toplum olarak siyâsî hayatımızda yakînen müşâhede ediyoruz ki, sıfat olarak da, isim olarak da kullansanız, “dönek” diye hitap edilmeye müstehak olanların sayısı günden güne artıyor.
Bir zamanlar “mücâhid” geçinip “Ohooo! Biz o gömleği çoktan çıkardık” diyen din sömürücüsü MÜCOŞ’lara, “SSCB öldü, yaşasın ABD!” diye bağıran eski sosyalist-yeni kapitalist LİBOŞ’lara, resmî törenlerde, millî bayramlarda Atatürk’ün heykelleri, büstleri önünde kürsüye çıkıp kasıla kasıla Atatürkçülük üzerine nutuklar atan, kapalı kapılar ardında ise,“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk’ün bağımsız, millî ve üniter bir devlet olarak kurduğu Türkiye Cumhûriyeti’ni federasyona dönüştürüp Türkiye’yi bölmek ve bir gün Anadolu topraklarında tek bir Türk bırakmamak amacıyla Batılı emperyalistlerce hazırlanan stratejik planların uygulanmasını eğile eğile, alçala alçala “görev” olarak üstlenen, o eğilişleri, alçalışları zaman içinde ve psikolojik harekât kurallarının gerektirdiği kadarıyla içeriye de yansıtıp Türk Milletini kendileri gibi olmaya zorlayan NATOŞ’lara, söz konusu planların uygulanması yolunda kritik bir dönüm noktasına gelindiğinde o planlar gereğince kendilerinden isteneni yaparak milliyetçiliğe ihanet eden MİLOŞ’lara yukarıdaki karşılıklardan hangisini/hangilerini ne kadar yakıştırırsınız, bilmiyorum.
Bildiğim şu ki, o karşılıklardan hiçbiri geride kalan 9 yıl boyunca değerli okuyucularımızca bilinen ve benimsenen temel çizgisinde hiçbir kırılmaya meydan vermeden, hiçbir sapma yapmadan 10’uncu yaşına giren YENİÇAĞ’a yakıştırılamaz!

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *