Paranın dîni, milliyeti var mıdır, yok mudur?

Güneş doğudan doğar, batıdan batar… Öyle midir? Basit idrak ölçüleri içinde, yâni sâdece görünüşe göre düşünüp hüküm veren biriyseniz, elbette öyledir.
Aslında güneş ne doğar ne de batar. Dünyâ, hem kendi ekseni üzerinde hem güneşin etrâfında devamlı dönüş hâlindedir; üzerinde bulunduğumuz coğrafî bölge güneş ışığını alabilir duruma geldiğinde gündüz olur, bu durumdan çıktığında gece başlar.
İnsan türünün dünyâ üzerindeki geçmişini yedi bin yılla sınırlandıran da var, yüz binlerle hattâ milyonlarca yıl geriye götüren de. Doğru kabul ettiğiniz rakam hangisi olursa olsun, insanoğlunun geceyle gündüzün oluşumu ile ilgili gerçeği kavraması, “daha dün” denecek kadar yakın bir zamanda oldu. Oldu da ne oldu. Binlerce yıllık “aldatıcı algı” nın zihnimizde oluşturduğu düşünüş, muhâkeme ve ifâde alışkanlığından kurtulmak kolay mı? ‘Aldatıcı algı’nın, diğer bir ifâdeyle ’yanıltıcı idrak’in düzenli tekrârı fiilen sürüp gittikçe, onun zihnimiz ve dilimiz üzerinde kurduğu saltanat da fiilen devam ediyor.
Hâlâ dünyânın bulunduğumuz bölgesinde ortalık aydınlanmaya başlayınca “güneş doğuyor” , kararmaya başlayınca “güneş batıyor” demeye devam ediyoruz.

***

Aldatıcı algı, sâdece fizik, kimyâ, biyoloji, astronomi gibi ilimlerin konusunu oluşturan tabiat olaylarında değil, psikoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji ve ekonomi gibi ilimlerin konusunu oluşturan beşerî ilişkiler ve sosyal olaylar alanında da kendisini gösterebilir. Bu durum, doğru gibi görünen yanlış bir hükmün her fırsatta devamlı olarak tekrar edilmesi sûretiyle, zihnen bir ilim adamı gibi sorgulama, araştırma, keşfetme yeteneğine sâhip olmayan yâhut ağır geçim ve çalışma şartları altında bu yeteneğini kullanma imkânı bulamayan insanların zihninde yanlışın saltanat kurması şeklinde ortaya çıkar. Bunu sağlayan, genellikle yalanın-yanlışın tekrârına dayalı ’propaganda’dediğimiz faaliyettir.
Propaganda, metod ve tekniğini bilenler için çok güçlü bir silâhtır; insanları zihnen ve rûhen teslim almanın, yönetmenin, yönlendirmenin önemli bir vâsıtasıdır.

***

“Paranın dîni-milliyeti yoktur” sözü, arada bir “mezhebi-ırkı yoktur” ifâdesini de ekleyerek küresel politikaların sözcülüğünü yapan küresel tiplerin her fırsatta yaptıkları tehlikeli, daha doğrusu zehirli propagandanın önemli bir sloganı hâline geldi.
Bu, insanların zihnine yöneltilmiş müdhiş bir ’aldatıcı algı’taarruzudur! Hakikat şudur: Bir insanın dîni-milliyeti varsa, sâhip olduğu hemen herşeyin dîni-milliyeti vardır; içinde doğduğu evin, büyüdüğü mahallenin, okuduğu okulun, yediği yemeğin, dinlediği müziğin, yüzdüğü ırmağın-denizin, ibâdet ettiği mâbedin, yattığı-yatacağı mezarın… Ve tabiî ki paranın!
(Meselâ, bir Yahudi, bir sebeple paraya sıkışmış diğer Yahudiye -dînî inancı gereği- fâizle borç veremez, Yahudi olmayana ise -şâyet başka türlü bir beklentisi yoksa- fâiz almadan borç vermez. Çünkü Yahudinin cebindeki veya banka hesâbındaki paranın resmî tâbiyeti ne olursa olsun dîni de milliyeti de vardır; o para Yahudidir!) Elbetteki insanların bir kısmı bakımından bizim bu söylediklerimiz, “üst-yapısal” burjuva lâkırdılarıdır, abestir, lâf ü güzâftır; hiçbir dîne ve yüce Allah’ın varlığına inanmayan ateist-materyalistlerin, mâbede “… desinler” diye giden, seccâdeyi banknot niyetine yere seren münâfıkların nazarında bütün bunlar insanoğlunun hayâtında çeşitli ihtiyaçları karşılamaya yarayan birer araçtırlar; devlet de, hukuk da, demokrasi de öyledir nitekim!
Sâdece materyal niteliğiyle baktığınızda elbette her şeye “araç” demeniz mümkündür; beyniniz, gözünüz, kulağınız, kalbiniz, ciğeriniz, mîdeniz.. hepsi birer araçtır; fakat kişiliğinizin bir unsuru olarak baktığınızda onların hiçbiri herhangi bir araç değildir; onlar sizsiniz!
Siz ne iseniz, cebinizdeki para da odur; iyi iseniz iyiliğe, kötü iseniz kötülüğe hizmet eder. “Paranın dîni-milliyeti yoktur” propagandası, küresel güç merkezlerinin “tek dünyâ devleti” oluşturma ve “dünyâ vatandaşlığı” adı altında bütün insanlığı o tek dünyâ devletinin tebası hâline getirme projesinin bir gereği olarak sürdürülmektedir. Çünkü o projenin uzun vâdeli ve nihâî hedeflerinden biri, bütün dünyâda “tek para” nın tedâvül etmesini sağlamaktır. (AB’nin Euro’su bunun lokal bir provası olarak görülebilir.) O hedefe giden yolda yavaş fakat emin adımlarla ilerleyebilmenin vazgeçilmez gereklerinden biri, özellikle dünyâ hâkimiyeti bakımından jeo-stratejik önemi büyük olan ülkelerde küresel sermâyenin önündeki bütün engelleri kaldırmak, küresel sermâye sâhiplerinin bu ülkelerdeki hayâti ehemmiyeti hâiz bütün iktisâdi değerlerin ve enerji kaynaklarının mülkiyetini ele geçirmesini sağlamaktır. Bunun ön şartı da o ülkelerde yaşayan insanların yabancı-küresel sermâyeye iyi gözle bakmasını temin etmek ve onları “paranın dîni-milliyeti yoktur” yalanına inandırmaktır. İnandırma işini en iyi şekilde başaracak olanın kim olduğu da bellidir:
Milletin dindar zannettiği din istismarcısı!

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *