Sevsinler öyle Osmanlı’yı!

Bânu Avar’ın yazdığına göre, “Başkanlık sistemi” kılıfını kullanarak Türkiye’nin başına yeni sultan olma hevesindeki R.T. Erdoğan, ABD’nin NBC televizyonuna verdiği beyânatda, Sûriye’deki iktidar kavgası dolayısıyle anarşi-iç savaş karışımı bir kaos ortamına sürüklenen bölgeye “Birleşmiş Milletler Barış Gücü gelsin” demiş.
Türkiye’yi sözüm ona “Ortadoğu’nun yeni Osmanlısı” yapmak için çalıştıkları havasını yaymaya çalışan iktidârın başı konumundaki bir siyâsetçi, öyle bir söz edebilir mi?
Siz hiç haşmetini muhâfaza ettiği yüzyıllar içinde Osmanlı Devleti Âliyesinin kendi sınırındaki bir meselenin halli için “Haydi aranızda anlaşın da buraya sulhü sükûnu temin edecek bir kuvvet gönderin” diye dünyâ devletlerinden talepde bulunduğunu okudunuz mu, duydunuz mu?
Aslında Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün bölgeye yerleşmesini isteyen, ABD ve onun tepesine çöreklenmiş durumdaki Siyonist lobiden başkası değil.
Irak bataklığından güç-belâ sıyrılıp çıkabilmiş ABD, tamâmen kendi askerlerinden ibâret bir ordu ile Suriye’ye müdâhale etmekten çekiniyor; çünkü Rusya, Îran ve Çin menfaatleri öyle gerektirdiği için askerî müdâhale tasavvurunun dile getirildiği ilk günden îtibâren Sûriye yönetimini koruyucu bir tutum içine girdiler; onların rızâsı dışında bir çözüm teşebbüsünün bütün dünyâyı kana boğacak korkunç gelişmelere yol açması ihtimâli var.
ABD, bu yüzden önceleri Rusya’nın Sûriye’yi koruma konusundaki ciddiyetini ve fiili tepkisini Mehmetçiklerin kanı üzerinden test etmek için -Türk ordusunun tek başına Sûriye’ye girmesini istiyormuş gibi davrandı, fakat bu ihtimal belirir belirmez özellikle Rusya’nın Akdeniz’e savaş gemileri göndermek sûretiyle sergilediği kararlılık karşısında bize de “askerî müdâhale doğru değil, Sûriye muhâlefetini desteklemekle yetinelim” demeye başladı.
Sûriye’de isyancıların harekete geçmelerinin üzerinden iki yıl geçti, “Çok büyük vizyon sâhibi” (!) iktidârın başı ve “Stratejik derinlik” uzmanı(!) DışişleriBakanı’nın önce “İki ay dayanamaz”, sonra “iktidârının bir haftalık ömrü kaldı” dedikleri Beşar Esad ve Baas kadroları hâlâ ülke geneline hâkim durumda. Bu durumdan en fazla rahatsız olan ise Siyonistler. Niçin? Çünkü Siyonistler, Arz-ı Mevûd (vaad edilmiş topraklar) dedikleri coğrafya üzerinde İsrâil’den başka güçlü-kuvvetli herhangi bir devletin var olmasını istemiyorlar; bu coğrafyada mevcut devletlerin zamânı geldiğinde hamam böceği gibi ezip geçebilecekleri etnik veya mezhep temelli küçük devletçiklere bölünmesini istiyorlar.
Siyonistlerin Irak’ı üçe, Sûriye’yi en az dörde bölme planları “ABD’nin süper güç olarak menfaatleri bunu gerektiriyor” kılıfı altında, 1982 yılından îtibâren Amerikan basınında dile getirilmeye başlandı.
Türkiye’nin bölünmesiyle ilgili hesaplar ise çok daha eskiye dayanıyor ve sâdece İsrâil’in değil “Şark Meselesi” kapsamında Batılı bütün büyük devletlerin ortak amaçlarından birini oluşturuyor.
Diyeceksiniz ki “Peki ABD’nin desteklediği AKP iktidârı nasıl oluyor da büyümekten ve Türkiye’yi bölgenin yeni Osmanlı’sı yapmaktan dem vuruyor; yâhut onlar “Yeni Osmanlı” olmaktan dem vururken ABD bu iktidârı neden destekliyor?
Çünkü işbu “Yeni Osmanlı” tâbiri, milletimizin büyük tepkisini çeken ve Erdoğan’ın artık ağzına almaz olduğu fakat bir zamanlar defâlarca “Eşbaşkanıyım” dediği Büyük Ortadoğu Projesi’ni maskelemek için kullanılıyor. ABD’nin ve bir çok Batılı devletin İran’a karşı sekiz yıl boyunca savaşırken Saddam’ı da desteklediğini unutmayalım. Önce Siyonistlere tek karış toprak vermeyen merhum Abdülhamid’in Osmanlı’sını düşünün, sonra Siyonistlerin düşmanlarıyla savaşmaya teşne şimdikilerin Yeni Osmanlı’sını. Sevsinler öyle Osmanlı’yı!

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *