Siyâset, kin ve intikam

Gür sesli adamın ağzından çıkan kelimeler, muhataplarının üzerine -o zamanlar adı bile bilinmeyen- misket mermileri gibi yağıyordu:
“Her kötü eyleminizle lekelediğiniz, tüm erdemleri aşağılayarak haysiyetsiz hâle getirdiğiniz bu Meclis’de sizin oturmanıza artık son vermeye geldim.
Sizler, fitneci bir güruhsunuz ve bütün iyi yönetimlerin düşmanısınız!
Sizler, bir sürü alçaksınız. (…) Ülkenizi bir tabak mercimek çorbasına satarsınız ve (…) bir avuç para için Tanrı’nıza ihanet edersiniz!
Aranızda tek bir erdemli kişi var mı?! İşlemediğiniz bir günah kaldı mı?!
Sizler, benim atımdan daha dindar değilsiniz! Altın (=para) sizin Tanrı’nızdır!
Satılığa çıkarmadığınız hiçbir değer kalmadı.
Vicdânını rüşvet karşılığı satmayanınız
var mı?!
Aranızda biraz olsun devletini düşünen bir adam var mı?!
Siz, iğrenç fâhişeler! Ahlâksız zihniyetinizle, hâince eylemlerinizle bu kutsal Meclis’i pisletmediniz mi?!
Tanrı’nın tapınağını bir hırsız inine çevirmediniz mi?!
Bütün milletin giderek büyüyen nefretini kazandınız.
Halk, sizi buraya dertlerine çâre bulasınız diye gönderdi, fakat sizler en büyük dert oldunuz!
Bu ülke, beni asırlardır temizlenmemiş bu ahırı temizlemeye çağırdı ve bu gücü de bana Tanrı verdi!
Bu şeytan ocağını yönetmeye geldim; vay hâlinize!
Şimdi (iktidârınızın, saltanatınızın sembolü) o parlak tokmağınızı alın, defolup gidin ve kapıları kilitleyin.
Tanrı adına; defolup gidin!”

***

1653 yılının 20 Nisan günüydü.
Bu konuşmayı yapan, İngiltere ve dünyâ târihinin çok önemli sîmâlarından biri olan General Oliver Cromwell idi. Cromwell, samîmî bir dindar ve vatanseverdi. Kurum olarak parlamentoya büyük saygısı vardı. Kral 1’inci Charles’ın parlamentosuz bir monarşi oluşturmaya kalkışması üzerine çıkan ve 1642-48 arasında altı yıl süren iç savaşta parlamentoyu destekleyenlerin öncüleri arasında yeraldı ve bir askerî taktik dehâsı olarak, kurduğu küçük bir orduyla Kral’ın ordusunu defalarca mağlup etti. Sonunda kendisinin de üyesi bulunduğu mahkemeye karşı savunma yapmayı reddeden Kral 1’inci Charles’ın îdam karârını imzâladı. Güçlü ve büyük devlet ideali uğruna sâdece Kraliyet ordusuna değil, İskoçyalılara ve İrlandalılara karşı da savaştı. Büyük adamların meziyet ve başarıları gibi zaafları ve günahları da büyük oluyor. Drogheda ve Wexford şehirlerini savunan İrlandalı askerlerin tamâmını teslim olmalarına rağmen öldürttü. (İşte Türk ile İngiliz’in önemli farklarından biri. Hakîkaten Türk olan bir generalin vicdânı, öylesine korkunç bir katliama izin vermez. Târihimizde Kuyucu Murat Paşa ve onun gibi davrananların hiçbiri Türk değildir. Neyse, asıl konumuz bu değil, parantezi kapatalım.) Cromwell, daha sonra parlamento üyesi olduğunda büyük bir sukût-u hayâle uğradı; o “kutsal” saydığı çatı altında son derece aşağılık tiplerin toplanmış olduğunu gördü ve arkasındaki ordu desteğinden faydalanarak darbe yaptı. Kendisine danışmanlık yapacak bir parlamento oluşturdu, fakat yine de birtakım sürtüşmeler ortaya çıkınca ülkeyi tek başına yönetti. 1658 yılında eceliyle öldü.
Keser döndü, sap döndü, gün geldi hesap döndü. Kraliyetçiler yeniden güçlendiler ve 2’nci Charles kral oldu. 2’nci Charles tahta çıktıktan sonra, 1’inci Charles’in îdâmının yıldönümü olan 30 Ocak 1661’de, insanlık târihinin gördüğü belki en iğrenç intikam şeklini uygulayarak, Cromwell’in Westminster Abbey’de gömülü bulunan cesedini mezarından çıkartıp suçluların îdam edildiği Tyburn’de darağacına astırdı! Sonra da başını kestirdi!

***

Bunları niçin yazdık; bir General Cromwell arayışında mıyız?
Hayır, öyle bir arayış içinde değiliz; zâten arasak da bulamayız ve bir “General Cromwell” varsa, biz istemesek de ortaya çıkar ve yapacağını yapar!
Bizim asıl maksadımız, 2’nci Charles kadar kindar ve intikam hırsıyla dolu tiplerin ülkemizde de mevcut olduğuna dikkat çekmek…

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *