Siz kapanın! Sen açıl!

Siz kapanın! Sen açıl!

Otuz küsur yıl boyunca kapalı-açık her mekânda zaten ezici çoğunluğu örtülü-kapalı olan kadınlara şöyle hitap ettiler:
“Örtünmek-kapanmak, Allahü Tealâ`nın ayeti kerîmelerle sabit emridir. Ninemizin, anamızın, teyzemizin, halamızın mesture olması, kadınlar olarak sizi de erkekler olarak bizi de cehennem azabından kurtarmaya yetmez. Kız çocuklarımızı tesettürlü yetiştirmek, onların bilhassa üniversitelerde başları örtülü olarak okuyabilmelerini sağlamak, bunun için de partimizi iktidara getirmek zorundayız. Bu, büyük bir cihaddır ve Batı Kulübünün uşağı laikçi zındıkların zulmüne son verecek zafere ulaşabilmemiz için erkeklerimizin mücahit, kadınlarımızın da mücahide olması, her Müslümanın sıcak-soğuk, gündüz-gece demeden sokak sokak, kapı kapı dolaşarak partimizi iktidara taşıyacak kadar oy toplaması şarttır. Bunu yapmazsanız, İslâm dininden değil, patates dininden olursunuz…”

Haklarını teslim etmek lâzım; “mücahide” kadınlar, “mücahid” erkeklerden daha fazla çalıştılar; sokak sokak, kapı kapı dolaşmakla kalmayıp, kıt imkânlarıyla ev toplantıları düzenleyerek ikramda bulundukları misafirlerine aynı minvalde telkinlerde bulundular. Çok sayıda İmam-Hatip Lisesinde “mücahid” müdür ve öğretmenlerin sanki sınıfta imişler gibi gösterdiği binlerce kız öğrenci, okudukları okulun çok uzağındaki yerlerde pankart taşıyarak, propaganda broşürü dağıtarak seçim çalışmalarına katıldılar. Partinin kurucu lideri, “İmam-Hatip Liseleri bizim arka bahçemizdir” ve “iktidara geldiğimizde rektörler türbanlı kızlarımızın önünde esas duruşa geçip selâm verecek” kabilinden kışkırtıcı, meydan okuyucu sözler ediyordu. O konuşmalarla şevke gelen, iktidara gelmeleri hâlinde devletin nasıl olacağını kendilerinin de bilmediği bir şekilde İslâm Devletine dönüşeceği beklentisi içine giren “mücahideler”, sonunda bir çoğu hutbe ve vaaz tecrübesiyle kendilerine o çok etkili nutukları atan insanların partisini birinci parti yapmayı başardılar. İklim ve zemin müsait idi, çünkü milletin yüzde yetmişi zaten muhafazakârdı ve değer yargılarının temelinde din vardı.

Parti tek başına iktidara gelemedi fakat liderinin Başbakan olduğu bir koalisyon hükümeti kuruldu.
Derken, birdenbire ortalık karıştı, 28 Şubat “post-modern darbesi” ile o hükümet yıkıldı, üstelik parti kapatıldı.
Sonra çok ötelerde birilerinin çok önceden seçip devşirdiği ve parti içine yerleştirdiği birileri yeni bir parti kurdular ve gerek “İslamcı” gerek “laikçi” dönmeler-devşirmeler medyasının kâh alenî, kâh sinsî desteği ile yeni parti tek başına iktidar oldu…

Partinin başında milletin öteden beri abdestinde-namazında, dindar olarak tanıdığı insanlar vardı ve o insanlar, yıllar yılı karısına- kızına, bacısına-baldızına, muhatap oldukları bütün kadınlara!” “Allah va Resulü kapanmanı emrediyor; kapan!” diyen insanlardı.

O insanlar, ikinci seçimi de kazanıp iktidarlarını pekiştirince “Amerika ve Avrupa açılmanı emrediyor, açıl!” diyerek, yönettikleri devlete striptiz yaptırmaya başladılar!
İki ruhlu tipler gibi davranmaya devam ediyorlar. Genelkurmayının kozmik odasına kadar girilen devletin açılmadık yeri kalmadı..
Bu durum, aile mahremiyeti kadar devlet mahremiyetine de büyük önem veren ve derin saygı duyan bir vatandaş olarak beni kahrediyor.
Kahrolmayan kahrolsun!

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *