Üretenler tüketecekler!

Evet, Recep Tayyip Erdoğan o zamanki adıyla Refah Partisi’ne İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandırdığı 1994 yılından beri Türkiye siyâsetinde bir fenomendir.
Fakat, bu duruma münhasıran kendi yetenekleri ve zekâsı sâyesinde gelmiş değildir.
1994’den öncesi için kendisi hakkında kimilerinin “iftira”, kimilerinin “spekülasyon” diyeceği “sivri” değerlendirmeler yapmayacağım.
Şu kadarını söyleyeyim; Refah Partisi’nin İstanbul İl Başkanlığı’nı parti genel merkezinden dolgun miktarda maaş alarak yaptığı defâlarca yazıldı, konuşuldu; gerek kendisi gerek Refah Partisi yetkilileri tarafından bunun yalanlandığını okumadım, duymadım.
Bu özelliğiyle Erdoğan, siyâsî partiler târihimizde bir “ilk” tir ve “tek” olarak kalacağını zannediyorum. Bu işlerle az-çok ilgilenen herkes bilir ki, bir partinin il başkanı olan şahsın partisinden maaş alması aslâ söz konusu olmayacağı gibi, kendi cebinden külliyetli miktarda para harcamak zorunda kalır.
Belli ki, kendisi “derin” siyâsetin dilinden iyi anlayanların anlayacağı mânâda “seçilmiş” biridir. Kendisinde ‘değerlendirilebilir’ bir potansiyel görenler, yatırımlarının heba olması riskini hesâba katarak o potansiyeli kendileri finanse etmektense, partiye yerleştirdikleri adamlarının merhum Erbakan’ı ikna etmesi sûretiyle Erdoğan’a maaş bağlanmasını sağlamak yoluna gitmişlerdir.
Yâni O, beslenip büyütülerek “üretilmiş” bir fenomendir.
Erdoğan’ın etrâfında, oldukça başarılı hitâbetinden, İmam-Hatip Okulu’nu bitirmiş olmasından ve tabiî abdestinde namazında kişi görüntüsünden etkilenerek samîmiyetine inanmış “siyâsi İslâmcılar”ın yanı sıra, kendisinin sâdece karizmasını değil “çok zengin olma” hırsını da farkederek “bu hamurdan iyi pasta çıkarırız” sezgisiyle O’na “yatırım” yapan tüccar-işadamları da yer aldı. Cüneyt Zapsu’nun Amerikalılara “bunu deliğe süpürmeyin, kullanın” demesi ve uzun yıllar Maliye Bakanlığı’nı yapan Unakıtan’ın Bakanlığı kaybettikten sonra âdetâ buharlaşması ibret vericidir..

***

“Çok zengin olma hırsı” deyince hatırıma geldi. 1991 yılında MHP’nin Eyüp ilçe Başkanı olarak görev yapıyordum. Yapılacak genel seçim için RP-MHP ittifakı kurulmuştu. Bir gün RP’nin Eyüp-Topçular semtinde bulunan “seçim karargâhı”na gitmiştik. RP’nin Eyüp İlçe Başkanı ve diğer görevlileriyle ekonomik durum üzerinde tartışıyorduk ki, ansızın bir telâş havası oluştu; “Tayyip Başkan geliyor!” dediler. Nitekim birkaç dakika sonra geldi ve bizimle selâmlaşıp tokalaştıktan ve seçim çalışmaları hakkında kısa bilgiler aldıktan sonra, RP İlçe Başkanı’na “Ben gelmeden önce hangi konu üzerinde tartışıyordunuz” diye sordu. İlçe Başkanı, “Konumuz yüksek enflasyon ve işsizlikti ve ben arkadaşlara bizim İslâmî iktidârımızda yüksek enflasyonu önlemek için devletin bütün temel ihtiyaç maddelerine narh koyacağını söylüyordum efendim” dedi, “işsizliğe çâre olarak da…” diye devam edecekti ki, “Tayyip Başkan” sağ elini sert bir hareketle başı hizâsına kaldırıp “Olmaz!” dedi, “İnsanlara yalan yanlış şeyler anlatmayın; İslâm’da esâsen devletin narh koyma yetkisi yoktur; bu ancak devlet savaş hâlinde ise câizdir. Yeter ki alacak adam olsun; normal zamanda ben 10’a mal ettiğimi satabilirsem 50’ye, satabilirsem 100’e satarım.”
Ekim ayı idi; hava zâten soğuktu fakat asıl o son cümleyi duyunca buz kesilmiştim!

***

Bu arada geçen haftaki yazımda ifâde ettiğim “muhâfazakâr seçmenleri dindâr bilinen politikacıların kucağına itmek için inançlı insanlara (o târihte, özellikle başını örten “türbanlı” kızlara) laiklik adına yapılan baskıları artırma süreci” işliyordu.
Erdoğan fenomenini üretenler, o süreçten O’nun kurduğu partinin iktidarını da ürettiler.
Ve şimdi ikisini de tüketme süreci işliyor!

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *