Utanın bile diyemiyorum!

Günlük bir gazetede haftada bir gün yazmanın muhtelif zorlukları vardır. Bunların başında, yazacağınız yazıyı ‘ağır makale’ hüviyetine büründürmeden fakat belli bir seviyeyi dâimâ muhâfaza ederek, okuyucuların büyük çoğunluğunun ilgisini çekecek konuyu seçmek gelir.
Tabiatiyle bu hafta da aynı zorluğu yaşadım; ele alınabilecek çok sayıda olay ve bunlar vesilesiyle üzerinde durulabilecek konu vardı.
Ülkemize yerleştirilecek Patriotların
getirilmesi,
Kabinedeki 4 bakanın değiştirilmesi,
ÇHD operasyonu kapsamında 9 avukatın
tutuklanması,
CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in TBMM’de yaptığı konuşma ile hemen akabinde Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın partisinden istifâ etmesi , buna karşılık MHP Gurup Başkan Vekili Mehmet Şandır’ın nice zaman sonra MHP’li kimliğine yakışan bir tavır sergileyerek Güler’i destekleyen bir açıklama yapması,
Silivri sanıklarına verilecek suyun günde on dakika ile sınırlandırılması,
70 yaşına gelen ve bugüne kadarki kesin inkârcı tutumuyla bütün dünyâdaki ateistlerin medâr-ı iftihârı durumunda olan ünlü fizikçi Stephen Hawking’in “Evrenin oluşumu bilimin gerçekliğine dayanır fakat bu hiçbir şekilde bilim kurallarını koyan ve onları da yaratan bir Tanrı olmadığı anlamına gelmez” diyerek ateistleri şoke etmesi gibi ’85
Çok sayıda konu arasında bir seçim yapmaya çalışırken, Başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın Kanal 24’de katıldığı ve AKP’yi destekleyen beş gazeteciyle soru-cevap şeklinde canlı olarak yayınlanan “Sansürsüz Özel” programında yaptığı açıklamalar, yaşadığım tercih zorluğunu ortadan kaldırmaya yetti.

***

Canlı olarak izleyemediğim fakat internet sitelerindeki videolardan sesli ve görüntülü olarak dinlediğim konuşmasında Başbakan Erdoğan, Mustafa Karaalioğlu’nun sorusu üzerine bakın neler söylüyor:
Cezâevinde olan komutanlar, muvazzaf subaylar nedeniyle terörle mücâdelede zorluk çekiyoruz.
Bâzı medya organları, TSK’ya karşı çok haksız yere bir saldırının içine giriyorlar.
İçeride emekli veya muvazzaf 400’e yakın subay var. Bunların ağırlıklı kısmı tutuklu. Bu arada da yine şüpheli veya mağdur sıfatıyla zaman zaman çağırılanlar oluyor. Bir de bir ajan meselesi çıktı.
Bana göre bunların örgüt kurmaktan, örgüt elemanı olmaktan içeride olması çok ağır. Şimdi, böyle bir şeyin delilleri kesinse, ver hükmünü bitir, yoksa yüzlerce subayı, hele hele Genelkurmay Başkanı’nı kalkar da bu şekilde değerlendirirsen, bu silahlı kuvvetlerin kendi içindeki bütün moral değerlerini alt üst eder.
Bu, ordu içinde moral bozukluğuna neden oluyor. Canla başla terörle mücâdele edenlere örgüt elemanı dersen, bu yenilir yutulur bir şey değil. İster istemez, alttaki 232 kişi bu şekilde “şüpheli” sıfatıyla çağırılınca, üstteki kuvvet komutanları “Biz terörle mücâdele ederken ben bu 232 kişiyi nasıl oraya göndereceğim” diyor.
Cezâevinde -hasta olduğu için- mama ile beslenenler, bu duruma düşenler var. Hastânede bu kişiler ikinci bir cefâ çekiyorlar. Evde bakımı gerektiren bir konu. Ben bu ifâdeleri kullanırken yargıyı yargılama gayreti içinde değilim, fakat ATTIĞIMIZ BİR YANLIŞ ADIMIN çok daha dikkatle ele alınmasının gereğine inanıyorum. Biz bu insanlara moral değerler, motivasyon noktasında darbeyi vurursak, terörle mücâdelede çok büyük darbe yeriz.
H H H
Başbakan’ın yaptığı konuşmanın özetini okudunuz. Aktardığımız ifâdelerin doğruluğundan en ufak bir şüpheniz varsa, internete girip dinleyerek kontrol edebilirsiniz. Şimdi, lütfen daha önce okumuş olsanız bile “Erdoğan ne kadar Başbakan” ve “Şeytan Üçgeni” başlıklı yazılarımı -bir kere daha, dikkatle- okuyunuz. Bunu, size karşı bir övünme vesilesi olsun diye talep ediyor değilim. Milletimizin ve devletimizin içinde bulunduğu hâli pür melâli dile getirdiğimiz yazılarımızdan dolayı, köşemizi körü körüne bir Başbakan ve AKP düşmanlığı sergilemek için kullandığımızı iddia ederek hakâretâmiz mesajlar gönderenlere huzurunuzda -elbette onların derekesine düşmeden- söylemek istediğim bir çift sözüm var.
Toz konduramadığınız, hatâsız-kusursuz gördüğünüz, kimilerinizin “Dokunmak ibâdettir” dediği Başbakan’a sorun bakalım, tam beş yıldır aklı, iz’ânı, irfânı neredeymiş?
O hakâretâmiz mesajlarınız için size “utanın!” bile diyemiyorum.
Diyemiyorum, çünkü eskimodan hurma, bedevîden buz istenmez…

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *