Veyl mağlûplara!

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Anayasa Mahkemesi’nin kararı sonrasında tahliye edilmesine sevinmeli miyiz, üzülmeli miyiz?
Ben, üzülenler arasında olduğumu ifâde etmek durumundayım.
Niçin?
İlker Başbuğ’un şahsına isnat edilen suçu/suçları gerçekten işlediğine inandığım, “Keşke verilen fakat henüz kesinleşmeyen cezâsı sonuna kadar infaz edilseydi, ömrünü cezâevinde çürüyerek tamamlasaydı” diye düşündüğüm için mi?
Elbette hayır, bin kere hayır!
Benim üzüntümün sebebi, Genelkurmay Başkanı görevinde iken “TSK’ya karşı asimetrik, psikolojik savaş yürütülüyor” diyerek çok önemli bir gerçeği Türk Milleti’ne kendisi îlân etmiş bulunan Başbuğ’un, bu savaşı TSK lehine zaferle sonuçlandırmanın gereklerini yerine getirmesi mümkün olmasına rağmen, âdeta TSK’nın ana gövdesinde biriken karşı basıncı boşaltmak, âmiyâne tâbirle “gaz almak” istercesine bâzı sert açıklamalar yapmakla yetinmiş, yaş haddiden emekliye sevk edilerek bıçağın altına yatırılacağı günü bekleyen kurbanlık koyun gibi evine gitmiş olmasıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla Başbuğ’un şahsî hürriyetinin iâdesi sağlandı.
Peki, emekli ve muvazzaf yüzlerce mensubu hapse atılan, bir kısmına kesinleşmiş ağır cezâlar verilmiş bulunan TSK’nın önemli ölçüde zedelenmiş bulunan îtibârı kim tarafından nasıl iâde edilecek?
Başbuğ’un Silivri Cezâevi’nde iken yazdığı “Suçlamalara Karşı Gerçekler” kitabı çok büyük ilgi görmüş, “yok” satıyormuş.
İyi, umarım kendisini bir nebze tesellî edecek, hapiste geçen 26 ayını maddeten tazmin edecek kadar para kazanmasına vesîle olur.
Söylemek zorundayım ki, bu konuda benim bir katkım olmaz; birisi tarafından hediye edilse bile, bana göre o kitabı okumak için zaman harcamaya değmez.
Fakat kitabı okumuş olanların yazdıklarına, söylediklerine bakılırsa, Bülent Arınç’a suikast soruşturmasıyla ilgili olarak, Genelkurmay’ın “haremi ismeti” denebilecek Kozmik Oda’ya girilmesine iki defâ mâni olmuş, daha sonra Genelkurmay’da yapılan üst seviyedeki değerlendirmeler ve özellikle R.T. Erdoğan’ın “Merak etmeyin arama sırasında yasanın gereklerine uygun hareket edilecek” diye teminat vermesi üzerine buna müsaade edilmesine karar vermiş.
Zâten Kozmik Oda’ya girilmesinden kısa bir süre sonra, kânûna aykırı şekilde, gizlice kaydedildiği anlaşılan ve internete düşen konuşmasında, “Kozmik Oda’ya girilmesine ben izin vermeseydim, nah girerlerdi!” demiş olduğu hâfızalarımızdadır.
Hem TSK’nın devlet nezdindeki statüsünü aşağı çekmek, îtibârını zedelemek ve etkisini sıfırlamak amacıyla yürütülen operasyonların, kurulan tezgâhların, şimdilerde aktüel olmuş tanımlamayla “kumpas” ın “TSK’a karşı asimetrik-psikolojik savaş” olduğunu tesbit ve îlân edeceksin hem o operasyonları yürütenlerin sözüm ona hukûkî, siyâsî mütâlâalarını, vermek lütfunda bulundukları teminâtı kabullenip “Buyurun Kozmik Oda’ya girebilirsiniz” diyeceksin.
Kimse bu milletin apoletsiz kurmaylarını aptal yerine koymaya, hafife almaya kalkışmasın.
Evet, TSK’ya karşı “asimetrik-psikolojik savaş” uygulayanların çok sayıda subayı hattâ kuvvet komutanlarını ve hattâ Genelkurmay Başkanı’nı hedef alabileceklerinin işâretlerini görür görmez bu milletin apoletsiz kurmayları tarafından ve Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı sıfatıyla yaptığı o açıklamalardan çok daha önce “asıl gerçek” tesbit ve teşhis edilmiştir.
“- Hiç bir parti tarafından oluşturulmuş hiçbir hükümet, sandık sonuçlarının kendisine sağladığı iktidâra dayanarak, üstelik Türkiye gibi bir ülkede kendi devletinin millî ordusu aleyhine böylesi bir mücâdeleye girişemez. İşbu asimetrik-psikolojik savaşın arka planında köşe başlarını ABD, İngiltere ve İsrâil’in tuttuğu ” Şeytan Üçgeni “ vardır ve operasyonların ” başarıyla “ yürütülmesini sağlayan ise NATO kurmaylarıdır!”
Başdanışmanının “Kumpas” açıklamalarını ve Erdoğan’ın “Kandırıldık” ikrarını işbu tesbit ve teşhis temelinde değerlendirmek gerekir.
Başbuğ’un tahliyesi, kendisi, ailesi ve sevenleri için hayırlı olsun.
Türk Milleti, Türk Devleti ve Türk Ordusu açısından işbu tahliyenin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur; çünkü “asimetrik-psikolojik savaş” kaybedilmiştir.
ŞİMDİKİ halde söylenecek tek söz şudur:
“Veyl mağlûplara!”

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *