İçkime dokunamazsın!

AKP iktidarının on birinci yılındayız.
Geride kalan on yıl boyunca objektif bir gözle bakıldığında benim de olumlu gördüğüm bir takım işler yapıldı; iktidarın ileri gelenleri tarafından topluma benim de haklı bulduğum “en az üç çocuk yapın” gibi mesajlar verildi.
Fakat iktidardakilerin yanlış gördüğüm sözleri ve icraatı o kadar fazla ve o kadar hayâtî derecede önemliydi ki onlara dikkat çekip insanlarımızı uyarma gereğinin önceliği, birkaç defa içimden geçmesine rağmen, olumlu bulduklarımı ifâde isteğimi hep geri plana itti.
Meselâ, vatan topraklarının dolar-avro karşılığı İngiliz’e, Fransız’a, Alman’a, Yahudi’ye satılabilmesine dâir kânun çıkarılıp uygulanırken, benim ilköğretim çağındaki çocuklara bedava kitap verilmesini öven bir yazı yazmam elbette mümkün değildi.
İstiklâl Marşımızın şâiri merhum Mehmet Âkif, “Sen şehîd oğlusun incitme yazıktır atanı/ Verme dünyâları alsan da bu cennet vatanı” derken, çoğu zaman seçim meydanlarında toplanan insanların ve özellikle câmi cemaatinden olanların dînî duygularını okşamak için O’nun şiirlerini okuyarak oy toplamış bir iktidar, “Para gelsin de nereden, kimden, nasıl gelirse gelsin” zihniyetiyle vatan topraklarının satışına ön ayak oluyorsa, ben elbette dâimâ bunun üzerinde durmak ve karşı çıkmak zorundaydım.
Meselâ, 65 yaşını doldurmuş insanlarımızın şehir içinde ulaşım için belediye otobüslerinde ücret ödemeden yâhut yarı yarıya az ödeyerek seyâhat edebilmelerini sağlayan düzenleme elbette iyiydi, doğruydu; fakat bu insanlarımıza bağışlanan paranın bilmem kaç milyon misli değerde gayrimenkullerin kânun çıkarılarak azınlık vakıflarına verilmesi karşısında, ben elbette birinci düzenlemeyi övmek yerine ikincisini ağır şekilde eleştirecektim. Aksi halde kendisine kim bir avuç yem atarsa onun peşinden gıdaklayan ‘tavuk ruhlu’ tiplerden ne farkım kalırdı!
Misalleri burada tek tek sıralamak tabiî ki mümkün değil. Şimdilik bu kadarıyla yetinelim.
Asıl üzerinde durmak istediğim konu şu: 12 Eylül cuntasının beynelmilel büyük sermâye sâhiplerinin isteği doğrultusunda başlatıp sürdürdüğü depolitizasyon ve insanları bencilleştirme politikası toplumu öylesine kötü etkilemiş ki, tâbiri câizse “bir avuç insan” hâriç tutulursa, sokaktaki vatandaşlardan da, onların öncülüğünü yapması gereken Meclis’deki CHP ve MHP’den de bahsettiğim son derece vahim icraata karşı yeterince ciddî bir muhâlefet sergilenmedi; nedense bu konularda muhâlefet partileri bile depolitize edilmiş gibiydi.
Bencilleştirme siyâsetinin ne kadar başarılı olduğunun bâriz alâmetlerinden biri, AKP iktidârının saat 22.00-06.00 saatleri arasında içki satışını yasaklamasına karşı yükselen şu büyük tepki.
Milletimizin ve devletimizin yüksek menfaatlerini ilgilendiren nice yanlışlık karşısında üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi, âdetâ ‘onaylayıcı’ bir sessizliğe gömülenlerin kopardığı gürültüye bakarsanız, zannedersiniz ki üstte gök çatladı, altta yer yarıldı!
Gazetelerde sütunlar dolusu yorumlar, televizyon ekranlarında harâretli tartışma programları.
İşin özü şu: AKP iktidârı, okyanus ötesiden devşirilmiş bir pragmatist zihniyetle, içinde bulunduğu zaman ve zemin îtibâriyle neyi kendisi için “faydalı” görüyorsa onu yapıyor.
PKK ile müzâkere sürecinde onlara şirin görünmek için tabelalardan TC’yi silmek mi gerekiyor, siliyor, tepki gelirse tekrar yazıyor; TC ile de PKK ile de oynuyor!
R. T. Erdoğan’ın sık sık yaptırdığı ve işine gelenleri şişirerek açıkladığı anket sonuçlarına göre muhâfazakâr seçmen oylarında başka partilere ciddi bir yöneliş mi başlamış; sanki İslâm’ın bir emri yerine getiriliyormuş gibi 24 saatin üçte birlik diliminde içki satışını yasaklıyor.
Üstündeki bayrağa, altındaki vatan toprağına dokunulurken “sızmış” görüntüsü veren entel- liboşlar ise büyük bir öfke içinde bağırıyor: “İçkime dokunamazsın!”

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *