Nükleer güç ve “devlet” olmak

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu`nun internet sayfasında verilen bilgilere göre:
“Enerji üretimi amacıyla kurulan nükleer santrallerin nükleer silah yapımıyla bir ilişkisi bulunmamaktadır. “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması”`nı imzalayan ülkeler -ki ülkemiz bu antlaşmaya taraftır- uluslararası denetimlere açıktır. Nükleer silahların yayılmasını önlemek üzere, Birleşmiş Milletlerin bir alt kuruluşu olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı sürekli denetim faaliyetlerinde bulunmaktadır. Ayrıca, nükleer santralin bir ülkede bulunması tek başına nükleer silah yapımı için yeter şart değildir. Bu iş için başka tesislerin kurulması gerekmektedir. Bugüne kadar nükleer silah sahibi olan ülkelerin hiç birisi, nükleer silahlar için gerekli olan malzemeyi ticari olarak işletilen nükleer santrallerden elde etmemiştir. Nükleer reaktörler nükleer bomba değildir. Nükleer bombalar, kontrolsüz nükleer reaksiyon sonucu ortaya çıkan tüm enerjinin çok kısa bir zaman diliminde salınmasıyla çok büyük tahribat vermeye yönelik olarak tasarlanmış cihazlardır. Bunun sağlanması için çok yüksek zenginlikte (%90 ve üzeri ki bu oran elektrik üreten nükleer reaktörlerde %3-5 civarındadır) nükleer malzeme özel geometrilerde kritik kütleyi oluşturacak şekilde bir araya getirilir. Nükleer reaktörler ise nükleer enerjinin yavaş ve kontrollü şekilde elde edilmesine yönelik olarak tasarlanmışlardır. Özel geometrileri ve kullanılan malzemelerin niteliği nükleer reaktörlerde bir nükleer patlamanın gerçekleşmesini olanaksız kılar.”

Kurumun verdiği bilgiler arasında, hâlen işletilen ve inşa hâlinde olan nükleer reaktörlerin sayılarıyla birlikte bunların ülkelere göre dünyâ üzerindeki dağılımı ve nükleer teknoloji kullanan ülkelerde bu yolla elde edilen enerjinin o ülkelerdeki toplam enerji tüketiminin ne kadarını karşıladığına dâir oranlar da var.
Tabloya baktığımızda, “büyük ve zengin devlet” konumunda olup da nükleer teknolojiye sâhip olmayan devlet kalmadığını, İslâm dünyâsında ise ABD`nin Çin`e karşı nükleer-ileri karakol olarak kullanmak istediği Pâkistan`ı bir kenâra koyacak olursak, halkının ekseriyeti Müslüman olan hiçbir ülkede nükleer tesis bulunmadığını, kezâ, koskoca Afrika kıtasında hayâti önemdeki ekonomik kaynakların, özellikle altın mâdenlerinin neredeyse tamâmına hâlâ Hristiyan-beyazların hâkim olduğu Güney Afrika dışında hiçbir ülkede nükleer teknoloji kullanımına imkân verilmediğini görüyoruz. ( Bize ayrılan köşe elverişli olmadığı için, bu dağılımla ilgili tabloyu ve harîtayı veremiyor, önemine binâen www.taek.gov.tr adresini ziyâret etmenizi tavsiye ediyoruz.)

İlim ve teknoloji alanında 20`nci yüzyılda sağlanan gelişmeler içinde dünyâdaki güç dengelerini pratikte en fazla etkileyici olanı, insanoğlunun aya çıkmış olması değil, nükleer enerjiyi ve nükleer silâhları üretebilmiş olmasıdır.
2012 yılı îtibâriyle dünyâmızın en sert ve acı gerçeği olarak tesbit edip bilmek zorunda olduğumuz gerçek şudur ki, nükleer teknolojiye ve özellikle nükleer silâha sâhip bulunmayan bir devlet, son tahlilde varlığını koruyabilecek, beynelmilel ihtilâflarda kaale alınacak, sözünü dinletebilecek bir `devlet` hükmünde değildir, olsa olsa bir `devletçik` mesâbesindedir. Eğer nükleer silâhlardan mahrumsanız, ülkenizin büyüklüğünün, ordunuzdaki asker sayısının, sâhip olduğunuz tankların, topların, savaş uçaklarınızın ve gemilerinizin kayda değer bir kıymet-i harbiyesi yoktur!
Öyle olduğu içindir ki, nükleer teknolojiye yönelen İran ve onunla ittifak hâlinde olan Sûriye, Batılı güçlerin, diğer bir ifâdeyle Yahudi-Hristiyan ittifâkının hedefindedir.
Öyle olduğu içindir ki, ülkemizin her neresine nükleer santral kurmak için bir niyet ortaya konsa, Batı dünyâsının içimizdeki uzantıları veyâ sızıntıları para ve propaganda gücünü kullanarak devşirdikleri yâhut kandırdıkları insanları sokağa dökerek bunu önlemeye çalışmaktadırlar.
Sâhibinin sesi durumundaki medyanın büyük kesimi de kamera oyunlarıyla, şişirilmiş rakamlarla meselâ bin kişiyi on bin kişiymiş gibi gösterek o bölgedeki halkın neredeyse tamâmının buna karşı çıktığı izlenimini verecek şekilde propaganda yürütmektedir.
Son söz: Nükleer teknolojiye sâhip olmamıza kötü niyetle veyâ şuursuzca karşı çıkanlar, bizim açımızdan bir nevî nükleer tehlikedir!

Muhsin Küçük hakkında 110 makale
Av.Muhsin Küçük

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *