Patrikhaneler ve AKP

Atatürk’ün Erzurum’da yaptığı konuşmanın metni:

“Patrikhane cephane deposu halini almıştır.

Pek sağlam kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, İstanbul Rum Patrikhanesinde Mavri Mira adında bir kurul oluşmuştur. Bunun başkanı Patrik vekili Droteos, üyeleri, Atinegora, İnoz Metropolidi, Yunan Kaymakamı Giritli Kathakis, Katelopolos, Dipasimas, Ayinpa, Polimitis, Siyasi adındaki kişilerdir.

Kurul, doğrudan doğruya Venizelos’tan talimat alıyor. Rumların ve Yunan Hükümetinin parasal yardımıyla pek büyük bir sermayesi vardır.

Görevi, Osmanlı illeri içinde çeteler oluşturmak ve yönetmek, açık hava toplantıları ve propaganda yapmaktır. Yunan Kızılhaçı da bu Mavri Mira kuruluna bağlıdır. Görevi, görünüşte göçmenlere bakmak gibi insani bir perde altında çete örgütlemek, ihtilal ortamı hazırlamaktır. Bu yolla tıbbi ilaçlar ve sağlık gereçleri adı altında silah, cephane ve teçhizatı Osmanlı ülkesine sokmaktadır. Hatta resmi göçmenler komisyonu da Mavri Mira kuruluna bağlıdır.

İstanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsolosluğu silah ve cephane deposu durumunu almıştır ve hatta kiliseler tapınma yerinden çok askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır.

Ermeni Patriği Zaven Edendi de Mavri Mira kurulu tarafından satın alınmıştır.

Rum okullarının önceden bizim yapıp da şimdi sırası iken ne yazık ki terkettiğimiz izci örgütleri, bütünüyle Mavri Mira kurulu tarafından yönetilmektedir. İstanbul, Bursa, Bandırma, Kırklareli, Tekirdağ ve bunlara bağlı yerlerde izci örgütlenmesi tamamlanmıştır. İzciler yalnız çocuklar değildir. Yirmi yaşını aşkın gençler de içindedirler. Anadolu’da Samsun ve Trabzon cephane dağıtma yeridir. Uygun bir durumda bir yelkenli Yunan gemisi durmuş olarak cephane ve silahlarla yüklü bu yerlerde bulundurulacaktır. Ermeni hazırlığı da Rum hazırlığı gibidir.”

Mustafa Kemal
Erzurum / 22 Ağustos 1919

Atatürk’ün bu konuşmasından anladığımız gibi, yurt içindeki pek çok kötülüğün kaynağı olan Patrikhane neden bu günlerde yeniden güçlendirilmeye çalışılıyor? AB’nin verdiği mesaj apaçık ortada: “ Ekümenik sıfatını tanıyın.” Peki sonra ne gelecek? İstanbul’da kurulacak Vatikan modelinde bir Ortodoks devlet. Soruyorum sizlere! Irak’ın kuzeyinde kurulan sözde Kürdistan devletine saygı duyan bu zihniyet baştayken, yarın öbür gün İstanbul’da kurulmak istenen Sözde Ortodoks devletine göz yumulmayacağına nasıl inanabiliriz? Zaten Ruhban Okulu konusunda yelkenleri suya indirmiş bulunan AKP, acaba bunlar karşısında yine hoşgörü adı altında pısırık maskesini mi takınacak yoksa yine “van minit” deyip milleti mi uyutacak?

 

Atatürk’ün Hakimiyet-i Milliye’ye Verdiği Röportaj:

“Patrikhane bir fesad ve hıyanet ocağıdır!

Bir fesad ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebebler gösterilebilir? Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazisi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesad ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali’nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için -gerekirse- mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir.”

Mustafa Kemal

Hakimiyet-i Milliye Gazetesi / 20 Ocak 1923

Atatürk’ün bu sözlerinden anladığımız gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Patrikhaneyi barındırmak zorunda olmadığı çok açık. O zaman neden bu kadar uğraş, neden bu kadar ilgi gösteriliyor? Eğer Papaz Efendi yerinden memnun değilse, uçak biletini cebine koyup kendisini asıl memleketi olan Yunanistan’a yollamak bizim için büyük bir mutluluk kaynağıdır. Atatürk, Müslüman Türk nüfusu, Hristiyan azınlık karşısında asla ezdirmemiştir. Fakat günümüzde birileri O’na deccal diyecek kadar azgınlaşmıştır. Şimdi bütün bu kareleri bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan sonuç nedir? Bir tarafta İslami kesimden gelmiş, Hristiyan azınlığa hoşgörünün ötesinde rağbet gösteren bir siyasi iktidar, bir tarafta bağımsız ve laik bir yönetim kurup dinini asla ezdirmeyen bir lider, bir başkomutan.

Tabloyu ortaya koyup kararı sizlere bırakmak sanırım en iyisi. Ne dersiniz?

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen görselin sonucu giriniz *